Abdullah Gül mü?

28 Şubat rüzgârıyla seçilen önceki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in üzerine geldi... Bol acılı mağduriyet ikliminin ilk Cumhurbaşkanı oldu...

Üniversitelere rektör atanırken Sezer'in eleştirilecek yanlarını miras olarak devralmıştı sanki... En tipik örneği Gazi Üniversitesi'ndeki seçimlerdi... Yıllar sonra kelepçeyle götürülecek olan Süleyman Büyükberber o seçimlerde ancak beşinci olabilmişti...

'Seçkinlerin, jakobenlerin, beyaz Türklerin, katı lâikler'in hükümranlık kurduğu Çankaya'da bir numara değişmiş, yerine 'demircinin oğlu' yani 'halktan biri' Abdullah Gül gelmişti ya... Artık her şey farklı, dolayısıyla 'âdil' olacaktı!..

Bir de ne görelim... Beşinci sıradan seçilen Büyükberber, YÖK'ün Köşk'e gönderdiği ilk üç arasındaydı... Durum belli olmuştu... Gül onu rektör tayin etti... Sezer yapınca içine tükürülen adâlet, Gül yapınca taçlanmış oluyordu!..

***

'Ne mutlu Türk'üm diyene' tabelalarından rahatsızlığı çok eskiye dayanıyordu... Anayasa'nın başlangıç hükümlerini Meclis kürsüsünde 'ilkellik'le ve 'BAAS'çılık'la suçladığında 90'lı yılların başıydı... Ona göre 'Ne mutlu Türk'üm diyene' lâfını her yere yazmak Türkiye'yi ilkel bir hâle dönüştürmüştü...

Kuzey Irak'la ilgili 'Kürdistan'lı cümleyi ilk o kurdu Bağdat dönüşünde 2009'un Mart'ında... Aradan beş ay geçti... Bitlis'te Güroymak'ı Norşin olarak andı...

Ölümünün üzerinden altı yıl geçmiş olmasına rağmen, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü müzik dalında Ahmet Kaya'ya verilmişti 2013'te... 1999'da Münih'te gerçekleşen PKK konserinde söyledikleri unutulmuş ve sanki bir önceki yıl albüm çıkarmış gibi...

Çözüm sürecinin başlangıcında ondan çıkan işaret fişeğini de unutmayalım: "Çok güzel şeyler olacak"... Sonra gördük ne kadar güzel şeyler olduğunu!.. Türkiye'nin bu süreçte ne hâle geldiğini... Nasıl da telafisi zor zararlar doğduğunu...

***

Cumhurbaşkanı'ydı ama Danıştay'ın kuruluş yıldönümünde Barolar Birliği Başkanı ile Başbakan kavga ettiğinde, Başbakan'ın talimatıyla salonu terk eden bir Cumhurbaşkanı...

Görev yaptığı yedi yıl içinde masasına 886 kanun geldi... Sadece 4 tanesini veto etti... Yani yıla bir veto bile düşmedi...

***

Ne hikmettir bilinmez, şimdiden 2019 için Abdullah Gül adı geçirilmeye başlandı... Bütün bu tartışmalar aynı zamanda 2019 yarışının şimdiden başladığını ve kesilmeyeceğini gösteriyor...

Sanki bütün siyasî hayatı başarılarla dolu geçmiş gibi Deniz Baykal'ın 'duayen' edasıyla siyaseti tanzim etmeye çalışması ilginç... Hele Başkan Yardımcılıklarına -ismi geçenlere sormadan- Meral Akşener ve Ahmet Türk'ü dillendirmesi daha da ilginç...

Öyle ya bir 'merkez' olmalı!.. Bir de o 'merkez'in altında 'uçlar'ı temsil eden, birbirine eşitlenmiş Türk ve Kürt milliyetçilerinin birer ismi!..

Fanteziye bakın: Türk milliyetçiliği yine asli unsur değil, sadece fon... Sorsanız, toplumsal barış projesi!.. Türk milliyetçiliği taraflardan biri!..

***

Abdullah Gül ismi, sırf Tayyip Erdoğan husumetiyle yaşayan bir kısım çevrelere hoş gelebilir... Bu ismin hem iktidarda çatlağa yol açabileceği, hem de gerçekten üzerinde ittifak sağlanabileceği umulabilir... Ne bu ihtimaller gerçekçi olabilir ne de Gül'ün yüzde 100'ü görmeden işin içine girmesi...

Türk siyasetinde milliyetçilerin etkin olabileceği yeni bir dönem başlıyor... Şahıslardan ziyade 'millî olmak, âdil olmak, demokrasi ve kardeşlik' temelinde geliştirilecek siyasî akılla 2019 milletimizin ve devletimizin hayrına dönüştürülebilir...

Milliyetçilik, şahısların kendi amaçları doğrultusunda zaman zaman kullanabildikleri bir 'manivela' olmaktan çıkarılsın ve 'yedek akçe' olmaktan kurtarılsın yeter ki... Sonrasında hiç kimsenin siyasî fantezisine ihtiyaç yok...

Yazarın Diğer Yazıları