AB'ci takımı, artık ülkücülere iftirayla saldırıyor!
Sabah gazetesini bulanık suda balık avlamak için kullananlar var! İstanbul Valisi Muammer Güler, ABD Başkonsolosluğu önünde üç Türk polisinin şehit edilmesi konusunda, “Saldırı ile ilgili yurtdışı bağlantıları detaylı bir şekilde araştırılıyor. Şu an hangi örgütün yaptığı konusunda kesin bir bilgi yok” diyor ama Sabah gazetesi, “Adalet Bakanlığı’nda Ergenekon’u yakından bilen bir yetkili” ye dayanarak, saldırganların “ülkücü” ve hırsız “olduğuna dair bir iddia ortaya attı.
Ülkücülük ve hırsızlık! Ülkücülük ve polis katilliği!
Sabah gazetesi bu kavram ve fiilleri nasıl bir araya getirebildi? Ergenekon soruşturmasını Adalet Bakanlığı mı sürdürüyor; yoksa İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı mı?
Bu konuda açıklama yapmak Adalet Bakanlığı’ndan bir yetkiliye mi düşer, yoksa savcılara mı? Ayrıca Ahmet Çalık’ın, gazetesinin iftira için kullanılmasına el koyması gerekiyor!
* * *
Ülkücüler ” İftiranın hedefi, ülkücüleri milletin, polisin ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gözünden düşürerek etkisiz bırakmak ve halen sürdürmekte oldukları Türkiye’yi kimliksizleştirme ve federalleştirme politikasını sonuçlandırmak, Türkiye’ye diz çöktürmektir “ diyor.
Türkiye’nin Batı karşısında diz çökmemesi için Atatürk ne yapılması gerektiğini vasiyet olarak bildirmiş ve ” Türk milletinin her ferdini, cephede bulunan ordu kadar duygu, düşünce ve hareket bakımından savaşla ilgilendirmek gerekiyordu. Yalnız düşman karşısında bulunanlar değil, köyünde, evinde, tarlasında bulunan herkes, milletin her ferdi, silahla vuruşan savaşçı gibi kendini görevli sayarak, bütün varlığını yalnızca mücadeleye vermeliydi. Bütün maddi ve manevi varlığını vatan savunmasına vermekte ağır davranan ve titizlik göstermeyen milletler başaramaz; gelecekteki harplerin tek başarı şartı da bu noktaya bağlı olacaktır “ demişti.
Dolayısıyla, Türk Milleti’nin psikolojik direncini, yaşama iradesini temsil eden gruplar her zaman olacaktır, olmalıdır. Ülkücüler böyle bir gruptur. Bunun çetecilikle, terörle hiçbir ilgisi yoktur. Burada önemli olan milletin kendi kimliğine güvenmesi ve başarma azminin korunmasıdır.
Ayrıca Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve kültürel krizlerle boğuşmasının önemli bir sebebi, aydınların ve tabii ki buna bağlı olarak, siyasilerin hedef birliği içinde bulunmamasıdır. Köklü ideolojik ayrımlar, insanlarımızı ortak hedeflerden uzaklaştırmış; bunun doğal sonucu olarak farklı öngörüler, farklı vizyonlar ortaya çıkmıştır. Bugün, her partinin kendine özgü bir vizyonu vardır ama, Türkiye Atatürk dönemindeki ” kaderde, kıvançta, tasada birlik “ anlayışını önemli ölçüde kaybetmiştir.
* * *
Ekonomi yabancılaşınca, siyaset ve medya da büyük ölçüde dış güdümler altına girmiştir.
” İhanet yasaları “ dediğimiz yasalar içerisinde, Türkiye topraklarını Ermeni, Rum ve Yahudi vakıflarına ve bütün yabancı sermayeye, hatta yabancı devletlere açan maddelerin de bulunması, durumun vehametini göstermektedir.
Uzun bir süreden beri devam eden Türk kimliğini yıpratma programıyla birlikte ” Türk’süz bir Anadolu “ meydana getirmek için, etnik gruplar temelinde yeni bilinç inşaatlarının temelleri de atıldı.
Bu şartlar karşısında aydınlara düşen, milli direniş seviyesini yükseltmek, halkın önüne ortak hedefler koyarak çalışmaktır.
Esasen devletin temel görevi, bütün vatandaşları, milli hedeflere kilitlemektir.
Türkiye’yi AB hedefine kilitlemek isteyenler bunu başaramamış, direnç gösterenleri, Ergenekon soruşturmasını fırsat bilerek yıpratmaya çalışmaktadır. Hesap budur.
Bu iftiralar tutmaz ama insanların bu kadar küçülebildiğini görmek istemezdik doğrusu!