33 yaşındaki Türkeş'e göre Türkçülük ve Türk Birliği
Alparslan Türkeş, Türk Milliyetçiliği ve Türk Birliği gibi kavramlarla adı özdeşleşmiş bir kişiydi. Peki ama güncel siyasetten uzak olduğu genç yaşlarında, pratikte nasıl bir Türkçülük öngörüyordu?
10 Kasım 1950’de Atatürk’ün ölüm yıldönümünde yayınladığı “Türkçülük ve Türk Birliği” başlığı altında fikirlerini açıklamıştı. Özetliyoruz:
“Türkçülük ve Türk milliyetçiliği Yunan, Bulgar, Sırp, Ermeni, Arnavut, Arap ve diğer unsurların milliyetçilik ve ayrılık duygularının tesiri altında, bir nefis koruması gayesi ile meydana gelmiş ve hiçbir zaman haksız ve tecavüzkâr olmamıştır. Türkçülük, Türk milletinin ilim, sanat, ziraat, iktisat, kültür ve diğer her alanda, millî gelenek ve millî bünyeye uygun bir şekilde kalkındırılması içte ve dışta her çeşit saldırganlıklara karşı korunarak hür ve müstakil olarak yaşatılmasını hedef tutan bir ülküdür.
Türk birliği ülküsü ise yer yüzündeki bütün Türklerin bir millet ve bir devlet halinde, bir bayrak altında toplanması ülküsüdür. Bunun tahakkuku, bazı kimselere ilk bakışta imkânsız gibi görünebilir. Birçok kimseler bunu zararlı bir hayal olarak da vasıflandırabilir. Fakat unutmamak lazımdır ki, her hakikat önce bir hayal ile başlar. Yine hatırlamak gerekir ki, 1919 yılında hür ve müstakil bir Türkiye kurmak için Anadolu’da dünyanın galiplerine karşı savaşa girişmek de çılgınlık ve hayal diye vasıflandırılmıştı. Fakat inanmış ve kendilerini bir ülküye vermiş olanlar, yurdu kurtarmaya ve müstakil bir Türkiye meydana getirmeye muvaffak oldular. Türk birliği de sistemli çalışmak, fırsat kollamak ve her şeyden önce Türkiye’yi korumak ve yükseltmeğe çalışmak suretiyle bir gün elbet hakikat olacaktır.
* * *
Türk birliği fikrini güdenlerin ülküsü :
1 - Önce her türlü insanlık haklarından mahrum edilmiş bulunan ve işkence ile imhasına çalışılan esir Türklerin neşriyat ve propaganda yolu ile haklarını korumak
2 - Diplomasi yolları ile bunlara her çeşit yardımı sağlamağa çalışmak,
3 - Arada, imkan nispetinde kültür birliği kurmağa çalışmak ve bunu kuvvetlendirmek.
4 - Esir bulunan Türk yurtlarının ayrı ayrı istiklâl kazanarak, hür milletler topluluğu içinde layık oldukları yerleri almalarını sağlamağa çalışmak.
5 - Esir bulundukları ülkelerden, mülteci ve muhacir olarak gelenleri sıcak bir ilgi ile karşılayıp her çeşit yardımda bulunmak gibi günün realitesi ile telifi kabil olan yakın hedeflere ulaşmağa çalışmaktan ibaretti.
Bundan başka uzak bir hedef olarak da bağımsızlıklarını alacak Türk ülkelerinin ilerde aralarında sağlam bir kültür birliği kurduktan sonra beraberce verecekleri bir kararla, büyük bir Türk birliği meydana getirmeleri dileği gelmekte idi.
* * *
Şimdi bu düşüncelerde, Türk milleti için acaba ne gibi zarar bulunabilir? Kanaatimizce hiçbir zarar bulunamaz. Aksine olarak çok büyük faydalar vardır. Böyle bir ülkü, halka ve bilhassa gençliğin heyecan ve hız kaynağı olur ve Türkiye’nin kalkındırılması için daha çok çalışmayı sağlar.
Sonra Ruslar İslav Birliği, Almanlar Cermen Birliği, Araplar Arap Birliği, Yahudiler Yahudi Birliği, Yunanlılar Enosis diye Kıbrıs’ı isteyerek Yunan Birliği peşinde koşarlarken, Bulgarlar Bulgar Birliği diye Makedonya ve Trakya üzerinde boş iddialarda bulunurken Türklerin kendi öz kardeşleri arasında bir birlik kurmak istemeleri neden günah sayılıyor? Her millet için millî birlik kurmak mukaddes bir hak kabul edildiği halde, bu hak neden Türkler için tanınmasın?
Hele bu mukaddes hak ve dilek neden Türkiye’de suç ve cürüm olarak karşılanıyor? Ve neden bu fikrin sahipleri 1944 yılında en ağır hakaretlere ve işkencelere uğratıldı? Biz Türk birliği ülküsünü yine şanlı bir bayrak gibi göklere yükselterek taşıyoruz. Biz hakkı ve insanlığı müdafaa edeceğiz. Çünkü biz Türklüğün ezeli ve ebedî hakları için dövüşeceğiz. Çünkü biz ’ya istiklâl ya ölüm’ parolası ile çarpışacağız.”