31 Mayıs vak'ası!..
Esas itibariyle 31 Mayıs’ta (2013) ortaya çıkan “Türk Halk Ayaklanması” na bir ad bulunamadı. (Bugün 22. gün!)
Devrim, Direniş, Ayaklanma ya da İsyan kavramlarını kullanan var.
Henüz “suyun dibi” görünmediği için net bir adlandırma yapmak mümkün değil.
Ama “göründüğü kadarını” değerlendirerek ben “31 Mayıs Vak’ası” adını koyuyorum.
Bu ad aynı zamanda, tarihteki 31 Mart İrtica Ayaklanmasının da karşıtı anlam taşıdığı için anlamlıdır.
İki kışla arasına sıkışan Erdoğan!
AKP Hükümetinin Başbakanı R.Tayyip Erdoğan, 1997’de İstanbul Belediye Başkanı idi. 6 Aralık 1997’de Siirt’te miting konuşmasında şiir okumuş, 4 ay hapis yatmıştı:
“Camiler kışla,
Minareler süngü.
Kubbeler miğfer,
Müminler askerimizdir!”
1912 tarihli Ziya Gökalp’in şiiri şöyle bitiyordu:
“Bu ilahi ordu dinimi bekler,
Allahu Ekber, Allahu Ekber”
Aradan 16 yıl geçti, bugün Erdoğan’ın bir başka kışla ile başı dertte. Taksim’e Topçu Kışlası yapmak için diretiyor!
İktidarı döneminde Türk Ordusu darmadağın edildi. Asker, subay, kuvvet komutanı ve genelkurmay başkanı zindanlara atıldı. Yüzlercesi hem de...
Bugün, Başbakan Erdoğan söylemleri ile halkı tehdit ediyor, kışkırtıyor, AKP’li gençler de ellerinde sopa ve bıçaklarla, polis panzeri eşliğinde özgürlük isteyenleri kovalıyor.
Görüntülere yansıyor, polisler başörtülü hanımları bile tartaklıyor, küfrediyor.
Başbakan “Gezi Parkı’na dokunmayacağız, yargı kararı vs.” diyor, yargı kararı olmasına rağmen parkı gaz bombalarıyla silip süpürüyor.
Tüm Türkiye 22 gündür ayakta.
5 ölü, binlerce yaralı, onbinlerce biber gazı, ilaçlı-tazyikli su mağduru...
Camilere ayakkabılarıyla girdiler, diyor; can havliyle camilere sığınan yaralılar için.
Ama kendi polisi o camilere gaz bombaları atıyor!..
Yetmiyor, -görüntülerde var, yayınlanıyor- hastanelere gaz bombası atılıyor.
Bu tam bir uluslararası savaş suçu!..
Yaralılara yardım eden gönüllü doktorlar tutuklanıyor, meydandaki gaz bombalarından, TOMA’lardan kaçan çocuk-kadın-genç herkesin sığındığı otellerin sahipleri tehdit ediliyor.
Başbakan, “30 bin kumanyayı dağıtanı -Koç Holding- biliyoruz. Hesap soracağım” diyor!..
Gazeteciler görev yapamıyor.
19 yıldır canlı olarak yayınlanan televizyon programımı yapamıyorum. İstiklâl Caddesi’ndeki stüdyomuza, diğer odalara biber gazı doluyor, sürekli ses bombaları patlıyor!..
Birkaç kendini bilmez tweet atıyor:
Geber!
Allah tamamına erdirsin!
İç savaş mı istiyor?
Başbakan Erdoğan’ın her söylemi tehdit ve gözdağı!..
Ülkeyi ikiye böldü, halkın yüzde 100’ünü ısrarla kucaklamıyor.
Bunu bilerek mi yapıyor diye düşünüyorum.
Asker elinde, polis elinde, MİT elinde, polis istihbaratı elinde, tüm sermaye ve iş dünyası
elinde.
Hükümet onun, Meclis Başkanı onun, Cumhurbaşkanı onun.
Geriye ne kaldı?
Falih Rıfkı Atay, 1919’u anlatırken, “Bir tek öz canımız kaldı” diyordu.
İki yıl önce Ceviz Kabuğu’nda bir konuk açıklamıştı: “Erdoğan polisle 2. Ordu
kuruyor!”
Artık kurdu.
Geçekten bir başbakan iç savaş istiyor olabilir mi?.. İç savaştan yararlanacak emperyal ülkeler pusuda ve anlaşmalar mı yapıldı?
Amerikancı Erdoğan ile, İngilizlerin kendi savaş zırhlılarında “devlet nişanı” verdikleri Cumhurbaşkanı Gül arasında tercihe mi zorlanıyor halk?
1919’daki Amerikan mandası ile İngiliz mandası arasına sıkışmak gibi..
Peki ama kimi seçeceğiz?
Mevlana’nın sözünü söyleyeceğim ama, bitince şunu sorun kendinize:
“Peki Erdoğan giderse, Atatürkçüler kimi seçecek?
2007’deki Cumhuriyet mitinglerinden sonraki gibi ortada mı kalacak?”
“Yüzde ısrar etme, doksan da olur,
İnsan dediğinde noksan da olur.
Sakın büyüklenme, elde neler var,
Bir ben varım deme, yoksan da olur”
***
ABD’de Başbakanın eşine “Diktatörün Psikolojisi” kitabı hediye ediliyor!..
Millet Taksim “İstiklal” Caddesi’nde
“istiklâlini” arıyor!