2020'den dileğim odur ki…
Laf olsun, torba dolsun, biraz da adet yerini bulsun diye bir çeyrek piyango bileti alırdım her yılbaşı arifesinde; onu da yapmamışım bu sene. Hatta bilet almadığımı fark etmemişim bile; her şeyden çok "hayal" kuramaz hale getirdiler zira bizi elbirliğiyle.
Değil öyle katlar, yatlar, hayratların hesabını yapmak, "ya çıkarsa" ihtimalini dillendirmeye yarayacak kadar bile umutlanma becerisi bırakmadılar millette.
Nasıl dilersen öyle geçer mi gerçekten de?
Öyleyse…
Yeni bir yılın ilk gününde, gözlerimi kapatıp derin derin düşünüyorum; ne bekliyorum?
***
"Hayatta kalabilmek" öncelikle;
Çürük bir binada yakalanmayayım depreme…
Merhametten maraz doğmasın; "neden yan baktın" diye satırla boğazıma dayanmasın "Suriyeli" misafirlerimizden biri, bir gün, bir köşede…
Ruju kırmızıydı, eteği kısaydı, şort giymişti diye saldırmasın manyağın biri bindiğim minibüste.
"Metropolleri kana bulamaya" azmetmiş bir IŞİD'liyle, PKK'lıyla veyahut bu toprakların doğumuna gebe olduğu bilmem ne örgütünün militanlarıyla aynı metro istasyonuna, aynı gara, aynı havalimanına, aynı alışveriş merkezine düşmesin yolum mümkünse…
***
"Nefes alabiliyor olmak"tan ibaret değil elbet yaşamak; "ayakta" kalabilmek de önemli. Robotlaşmayayım; elimin ve ayağımın tutuyor olmasının hakkını verebileyim…
Kimseye bağımlı olmadan yürüyeyim ama "sağlık" için değil sadece, "hak" için de, "hukuk" için de, "adalet" için de…
Parmaklarım titremeden yazayım, yazabileyim… Bazen de titrese de, o titremenin esiri olmayayım, meydan okuyabileyim… Sözcü davasında kararın açıklanmasının ardından konuştuğumuzda Necati Doğru söylemişti; "suyun mermeri delmesi gibi", harf harf, hece hece, sözcük sözcük oyabileyim, en azından deneyebileyim yıkmayı, diktikleri o korku duvarlarını…
Vazgeçmeyeyim…
***
Kişiye göre değil uymak durumunda olduğumun yasalara, benimsemek durumunda olduğum ilkelere, erdemlere, emanetim olan tarihi ve kültürel kodlarıma, bu devlete, ülkeye, millete, vatana, topluma karşı taşıdığım sorumluluklarıma göre "doğru" olanı yapıyor olduğum için yumruklanmayayım mesela…
Evimin önünde demir sopalarla dövülmeyeyim hunharca…
Mahremime saldırılmasın alçakça…
İftiraya uğramayayım; ve tuzağa, tezgaha, kumpasa da…
***
Kaldırımda yürürken beton kalıbı düşmesin üzerime. Araçlar için kırmızı yandığı halde son sürat gelen bir otomobilin altında kalmayayım karşıdan karşıya geçerken. Siyanür, kurşun sızmasın topraktan bedenime ve sudan başka envai çeşit zehir. Ispanaklı börekten ölmeyeyim; veya okul kantininde satılan parmak kadar çikolatadan….
***
Hürriyet…
Esaretle tanışmasın, tanışmak zorunda kalırsa da reddetsin, girmesin yüreğim hiçbir kişi, kurum ve yapının taassubuna…
Yazdığımı, konuştuğumu geçtim; aklımdan geçirdiğimi bile otosansürden geçirmek durumunda kalmayayım…
Ne duygumu, ne düşüncemi prangalamayayım, prangalatmayayım…
Aklıma, vicdanıma, mantığıma kayyum atanmasın.
"Ben" olmak bir tehdit unsuruna dönüşmesin benim için; kendimi terk etmeyeyim "daha güvende" olmak uğruna…
***
Ejder meyveli smoothie, avokadalı omlet, zencefili somon suşi, risotto filan değil; bir tas köy tarhanası, bir de bildiğiniz Karaman bulguruyla pilav koyabilme gücünü kaybetmeyeyim. Taneyle de olsa yedirebileyim çocuğuma Amasya elmasını, Antalya portakalını, Mersin narını… Ve bu kadarcığını yapabildiğim için "suçlu" hissetmeyeyim kendimi; çöp karıştırırken gördüğüm çocuklar geldikçe gözümün önüne.
***
Aklınıza geleni ekleyin, uzatmak mümkün ama ihtiva üç aşağı beş yukarı böyle işte.
***
En temel haklarımızı, zaten olması gerekeni, olağan olanı bir "armağan" gibi dilemek durumunda kalarak, tabloya bakınca aslında sadece "halimize şükürle" ve "razı olarak" girdiğimiz 2020'yi, büyük hayaller kurabilen, kurduğu hayallerin gerçek olacağına yürekten inanan ve bu inançla büyük, cesur, eyvallahsız adımlar atma iradesi ortaya koyan insanlar, toplum ve ülke olarak tamamlamamız umuduyla.
Tam 100 yıl önce bir kere oldu; neden olmasın bir kere daha…
TBMM'nin açılışının 100. yılı olan 2020; parlamenter rejim de dahil olmak üzere Cumhuriyet'in bütün milli, manevi ve insani değerlerini temel alarak, düştüğümüz yerden kalktığımız yıl olur belki de…