Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

"12 Eylül Türkiye için milat olacak"

Başbakan Erdoğan, “12 Eylül Türkiye için bir milat olacak. Buna inanıyoruz. Onun için durmak yok.” diyor.
Erdoğan yine açık konuşuyor. 12 Eylül referandumunda Türk Milleti ya “hayır” diyerek, Milli Mücadele ile temellerini attığı üniter-milli devletine sahip çıkacak, ya da “evet” diyerek, “Türkiye’yi dönüştürmek” adını verdikleri, bir olan milleti siyasallaştırılmış etnik parçalara ayırıp, ırkçı bir rejime geçilmesine fırsat verecek.
Vicdan sahipleri için mesele bu kadar açık ve sadedir.
Referanduma sunulan düzenlemeye göre; siyasi iktidar yüksek yargının üzerinde hakimiyet sağlıyor. Bu durumda bağımsız ve tarafsız yargıdan bahsetmek, herhalde pek mümkün değildir.
Allah korusun böyle bir durum olursa, en basit örneğiyle mahkemeler siyasi iktidar yanlılarını, baskıdan ve korkudan azade olarak yargılayabilirler mi? Yine devletimizin kuruluş esaslarını ortadan kaldıran iki unsurlu bir ırk rejimine geçişi sağlayacak değişiklikler yapılırsa, bunu önleyecek bir hukuk yolu kalıyor mu?
Evet 12 Eylül bir milattır. Hem de bin yıllık egemenliğimizin miladı.
Soralım ve düşünelim, buralara kadar nasıl geldik diye? Cevabı çok şıklı, ama biz önemli gördüğümüz sadece bir gelişmeyi dikkatlere sunalım.
2003’den, yani ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden itibaren, PKK Irak’ın kuzeyine yerleşti ve toparlanarak terör eylemlerine başladı. Hem de sınırımızın 20-25 kilometre ötesine kurduğu kamplarda barınıp, Barzani ve ABD tarafından korunarak, eğitilerek, her türlü lojistik ve istihbari destek verilerek. Bu herkesin bildiği inkar edilmesi mümkün olmayan açık bir gerçek.
Peki şimdi soralım, bu terör kamplarının üzerine gitmek ve dağıtmak için dünya hukuku bizimle beraber mi? Evet; Allah’a şükürler olsun bu işi yapacak gücümüz var mı? Evet.
O halde bunun gereği 8 yıldır niçin yapılmıyor? Veya yapılamıyor? Neden bu kadar şehit veriliyor, “açılım” adıyla PKK’nın istekleri yapıldıkça akan kan artıyor? Başkent Ankara’da, TBMM’de, bütün dünyanın gözü önünde devletimize; ya iki uluslu özerk bölgeli devlete, ya da bağımsız ayrı devlete razı ol dayatması yapılabiliyor? Yetkililer bu hayasızlığa neden gereken cevabı vermiyor da susuyor?
Bu sorulara cevap olur diye bazı bilgileri tazelemeliyiz:
* 3 Nisan 2003: Dönemin Dışişleri Bakanı Gül, ABD Dışişleri Bakanı Powell ile 2 sayfa 9 maddelik gizli bir anlaşma yaptı. Gül bu gizli anlaşmayı bizzat kendisi Sedat Sertoğlu’na açıklıyor. (Vatan gazetesi, 24 Mayıs 2003)
Gizli anlaşmanın ilgili maddeleri şöyle:
“1) Irak’ın kuzeyinde bulunan bütün Türk birlikleri ve Türk ordusuna bağlı özel kuvvetler, aşamalı olarak Türkiye sınırları içine çekilecek.
2. Türk ordusu bundan böyle hangi gerekçeyle olursa olsun, sınır ötesi harekâtlarda bulunmayacak. PKK/KADEK’in Türkiye’nin egemenlik alanı dışında takip ve bastırılması harekatlarına da son verilecek.
* 4 Temmuz 2003: ABD askerleri, 11 Türk subayının başına çuval geçirdi. Bu haysiyet meselesi hakkında gazetecilerin “ABD’nin özür dilemesi istenecek mi, nota verilecek mi” sorusuna Başbakan Erdoğan’ın, “Bu müzik notası mı? Her aklına geldiğinde nota verilir mi?” şeklinde rahatlıkla cevap vermesi; Gül’ün “Büyük devletler öyle özür dilemezler” demesi çok dikkat çekiciydi. Nitekim “AKP İntihara Gidiyor” isimli kitabında Ahmet Akgül, “Askerlerimizin başına çuval geçirileceğini Erdoğan biliyordu” diyor.
Bu acı olaydan sonra Irak’ın kuzeyinde hiç askerimiz kalmadı. PKK hakkında istihbarat dahil hiçbir ciddi bilgi alamaz olduk.
* 22 Eylül 2003: Türk ordusunun kuzey Irak’a girmemesi için Dubai’de 1 milyar dolar karşılığında Dışişleri Bakanı Ali Babacan bir anlaşma imzaladı.
* 15 Ekim 2007’de TBMM, Irak’ın kuzeyindeki PKK kamplarına müdahale için Hükümete yetki veren tezkereyi çıkardı. Erdoğan yetkiyi askere vermedi. 5 Kasım 2007’de Bush’la görüşüp; Irak’a karadan girmemek, Barzani ile iyi ilişkiler kurmak, “Kürt Sorunu”na siyasi çözüm bulmak şartıyla, hava operasyonları için mutabakat sağladı.
Başbakanı siperde çömelten, bir kurşun mesafesindeki teröristin üstüne niçin gidemediğimiz, PKK’nın nasıl semirtilerek egemenlik pazarlığına tutuştuğunu anlatabildik mi bilmiyorum. Ama 12 Eylül’ün bin yıllık egemenliğimizi dönüştürmenin miladı olacağı açıktır.
Bağımsız yargıdan sonra sıra devletin ve milletin kimliğine gelecek. Seyredelim mi?

Yazarın Diğer Yazıları