100 yıl önce bugün…

Kıssadan hisse dolu bir "Tarihte Bugün" yapalım mı?

Okurlarımızdan Emre Sabuncu, benim de severek takip ettiğim Bütün Dünya dergisinin, "Atatürk'ün Ankara'yla Buluşmasının 100. Yılı" anısına hazırlanan bu ayki sayısında yer alan Halil Özcan imzalı yazıdan bir bölüm yollamış.

100 yıl önce bugün:

"Sivas'tan Ankara'ya gidebilmek için lastik, benzin ve para sorununu çözmek gerekecekti. Heyeti Temsiliye'nin mutemedi olan Mazhar Müfit (Kansu) Bey'in bankalardan para bulma önerileri Mustafa Kemal Paşa tarafından kabul görmüyordu. Paşa bu işten bunalarak o kadar önemli sorunlarla isyanlarla uğraşıp karar verdiğini hatırlatarak, "Emin olunuz ki, bu kadar sıkıldığım olmadı" diyecekti. Bulunan çözüm Mazhar Müfit Bey'in heyet adına değil kendi şahsı adına eskiden tanıdığı Osmanlı Bankası Müdürü Mösyö Oskar Şimit'ten borç almasıydı.

Lastik ve benzin ihtiyacını Mazhar Müfit Bey, Amerika Mektebi Müdiresi'nden talep etti. Müdire Hanım ücret almadan vermek istedi. Ancak Mustafa Kemal Paşa, alınan lastik içleriyle benzinlerin parasının hatta hamal ve taşıma ücretlerinin ödenmesi için yazı yazdırmak suretiyle gelecekte olabilecek söyletilerin önünü almış oldu.

18 Aralık 1919 Perşembe günü sabah saat 09.00'da ikisi dolma lastikli, üstü açık üç araba ile yanlarında yol için aldıkları yirmi yumurta, bir okka peynir ve on ekmek ile vatanı kurtarmak ve bağımsız bir devlet kurmak amacıyla 9 gün sürecek Ankara yolculuğuna çıkıyorlardı."

Özellikle, devraldıkları borç batağı ve kredi ambargosu sarmalındaki muhalefet belediyelerine ilham ve moral olur belki…

Medyanın "merkez"sizleştirilmesi

Önce, medyanın "merkez"sizleştirilmesi sürecinde, satın almasından sonra bir anda yandaşlaşan gazeteleri ve Erdoğan için sarf ettiği "Anam, babam, çocuklarım sana feda olsun Erdoğan…", "Erdoğan'ın dürüstlüğünü, yiğitliğini gördüm, gördükçe aşık oldum. Doğrusu solculuk dönemimde Mevlana ile Şems'in arasındaki aşka anlam veremiyordum. Tanıdıktan sonra gördüm ki, böyle bir ilahi aşk iki erkek arasında olabiliyor" sözleriyle tartışılan, şimdi de -Katarlı ortaklarıyla birlikte- devletin elinde kalan belki de son birkaç yerli ve stratejik üretim tesisinden biri olan Tank-Palet fabrikasının özelleştirilmesi sürecindeki "rolü"yle gündemde olan Ethem Sancak, önceki gece katıldığı televizyon programında, "Ben Deniz Gezmiş'le politika yaptım. Mahir Çayan'la politika yaptım" diye tanıttı kendisini.

Sancak'ın başkalaşmasının eşsizliği bir yana, bu kadar matematik fukarası olup da nasıl "sıfırdan" bir ticaret devine dönüştü; pek oturmadı kafama…

**

Öyle ya, Deniz Gezmiş 1947, Mahir Çayan 1946, Ethem Sancak ise "resmi kayıtlara göre" 1958 doğumlu. Kendi iddiası aslında 1953 doğumlu olduğu.

Ki bir şey değiştirmez, zira benim açımdan "Denizler'in peşine o yaşta mı takılmış, bu yaşta mı" kısmı değil iddiasının temel sorunu. O tarihte henüz kuzu "DOLLY" bile klonlanmamışken, Sancak'ın nasıl olup da aynı anda ülkenin üç farklı noktasında olabildiği, benim, çok istediğim halde bir türlü anlamayı beceremediğim konu.

***

Şöyle ki…

Ethem Sancak, hem Deniz Gezmiş'in hem de Mahir Çayan'ın son defa tutuklandıkları 1971 yılında, doğup büyüdüğü Siirt'te daha; lise son sınıfta. Gezmiş, Ankara-Sivas yolunda, Çayan İstanbul Maltepe'de tutuklanıp firarından sonra Karadeniz'i mesken tuttuğuna göre yollarının kesişebilmiş olma ihtimali yok o tarihlerde; coğrafya ilmi böyle söylüyor.

Sancak, -doğru- Gezmiş ile de, Çayan ile de İstanbul Üniversitesi'nde karşılaşabilirdi tabii; eğer her ikisi de -biri cezaevinde kurulan idam sehpasında, diğeri de firari olduğu Karadeniz'de, meşhur Kızıldere'de askerle girdiği çatışmada- öldürülmemiş olmasaydı o sene!

Sancak'ın İstanbul Üniversitesi'ne başladığı 1972 yılının Mart ayında Çayan, Mayıs ayında da Gezmiş İstanbul'dan çok uzaklarda ölmüş olduklarına göre, Ethem bey bu isimlerin üniversite koridorlarında hâlâ dolaştırılan -görece- hayalleri/hayaletleriyle politika yapmıştır belki de; bunu deseydi hiçbir itirazım olmazdı sunduğu kronolojiye!

***

Her şey bir tarafa, "üniversite yıllarımda sol görüşlüydüm, devrimciydim, Maocuydum" deyip geçsen ne olur arkadaş! İlle de kendini isimlere, sembollere iliştirerek meşrulaştırmaya çalışmak niye?

SORU-YORUM

Tank-Palet Fabrikası'nı "50 milyon dolar bulamadığı için" yabancı ortaklı bir girişime kiraladığını iddia eden bir devletin, tek şirkete ait 450 milyon liralık vergi borcunu bir kalemde silmek yahut devlet bankasından havuz medyasına 1 milyar dolar kredi dağıtmak gibi bir lüksü var mıdır? Veya tersinden soralım: Bunları yapabilecek kadar "zengin" bir devlet 50 milyon doları nasıl bulamaz; bulamama ihtimali var mıdır?

Yazarın Diğer Yazıları