1 Ağustos Toplumsal Direniş Bayramı’nın anlam ve önemi…
1 Ağustos günü Kıbrıs Türk halkının en onurlu bayramlarından biridir. Toplumsal Direniş Bayramı olarak bu mutlu günde Kıbrıs'ın fethini, Türk Mukavemet Teşkilatı'nın (TMT) ve onun devamı olan Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı'nın (GKK) kuruluş yıldönümlerini kutlamaktayız. Bu coşkulu günde Ulusal Türk Kuruluşları Dünya Konseyi Başkanı olarak yayınladığım mesajın önemli bölümlerini siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum:
“Bugün Toplumsal Direniş Bayramı’nda Kıbrıs'ın fethinin 453’üncü, Türk Mukavemet Teşkilatı’nın (TMT) 66’ncı, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı'nın (GKK) 48’inci, kuruluş ve yıldönümlerini birlikte kutluyoruz. Bu kutlu Bayram’ın Kıbrıs Türk halkının bugünlere kolay gelmediğini göstermesi açısından anlamı büyüktür. Daha ada fethedilmeden önce, yani 500-600 yıl önce, adaya gelmeye başlayan, 1571'de adanın fethiyle bu topraklara kök salan ve bu toprakları vatan yapan Kıbrıs Türkleri, adanın İngiliz idaresine geçtiği 1878'den itibaren, Anavatan Türkiye'nin desteğinde gerçekleşen ‘Varoluş Mücadelesi’ sonunda kendi bağımsız ve egemen devleti KKTC'yi kurmayı başarmıştır. Bu mücadelede Türk Mukavemet Teşkilatı'nın belirleyici hayati rolü olmuştur.
Özgürlüğümüzü, bağımsızlığımızı ve egemenliğimizi Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimize, Türk Mukavemet Teşkilatı'nın kahraman mensuplarına, Mücahitlerimize, Anadolu'daki vefakâr kardeşlerimize ve Kıbrıs Türk halkına borçluyuz. TMT’nin 66. kuruluş yıldönümünü kutladığımız bu onurlu günde, Kıbrıs Türk halkının Kıbrıs’taki varoluş mücadelesi sürmektedir.
Rum-Yunan ikilisi Kıbrıs’ı Yunan yapma hedefinden vazgeçmiş değildir. Kıbrıs’ın tamamının Elenleştirilmesi projesinde Türkiye adadan çıkarılmalı, Türkiye’nin garantörlüğü sona erdirilmeli, Kıbrıs Türk halkı da sözde federasyon adı altında Rumların egemen olacağı üniter bir yapıda, Rum’a yamalanarak yok edilmelidir.
Rum-Yunan ikilisi bu amaçla, hedeflerine ulaşmak için, başta Avrupa Birliği ve ABD olmak üzere bölgemizdeki birçok ülke ile şer ittifakları kurmaktadırlar. Bu ittifakların hedefinde Türkiye ve KKTC vardır. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın, Kıbrıs Türk halkının ve Anavatan Türkiye’nin desteğini alan, egemen eşitlik temelinde iki devlete dayalı çözüm modeli ve Maraş Açılımı Rum-Yunan ikilisinin 2 asırlık plan ve hayallerini yıkmıştır.
Cumhurbaşkanı Tatar ve Anavatan Türkiye bundan sonraki süreçte federasyon çözüm modelinin kesinlikle görüşülmeyeceğini, KKTC’nin egemen eşitliğinin ve eşit uluslararası statüsünün tanınmaması halinde de resmi müzakerelerin başlamayacağını dünyaya duyurmuştur. Rum tarafı ile ortak zemin bulunması mümkün değildir. 56 yıllık müzakere süreci anlaşma/uzlaşma olmayacağını net bir şekilde göstermiştir. BM Genel Sekreteri Guterres’in Kişisel Temsilcisi Holguin’in taraflar arasında ortak zemin arayışı başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Holguin’in 6 ay ile sınırlı olan ve Temmuz ayı başında sona eren görev süresini uzatma girişimlerine müsaade edilmemelidir.
Guterres vakit kaybetmeden 60 yıla yakın süren müzakerelerin başarısızlığını ilan etmelidir. Önümüzdeki süreçte yapılması gereken, Anavatan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2022 ve 2023 yıllarında BM Genel Kurulunda KKTC’nin tanınması için yaptığı çağrıların ileriye taşınmasıdır. Geçtiğimiz 18 Temmuz günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde oy birliği ile onaylanan ‘Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50. Yıl Dönümü’ başlıklı tezkere ile KKTC’nin tanınması çağrısı yapılmış olması ve iki devlete dayalı millî siyasetimize destek verilmesi fevkalade olumlu bir adımdır. Her fırsatta ısrarla tekrarladığımız üzere, KKTC Cumhuriyet Meclisi de iki devlete dayalı çözüm ve tanınma için karar almalı ve KKTC’nin tanınması için kampanya başlatılması doğrultusunda adımlar atmalıdır.
Gözlemci üyesi olduğumuz Türk Devletleri Teşkilatı(TDT) üyesi kardeş ülkelerle sosyal, siyasi, kültürel, sportif ve benzer alanlarda ilişkileri geliştirmeli, temaslar artırılmalıdır. KKTC’nin uluslararası tanınması önümüzdeki en gerçekçi seçenektir ve Kıbrıs Türk halkını aydınlığa kavuşturacak hayati hedeflerden biridir. Anavatan Türkiye'nin etkin ve fiili garantörlüğü olmazsa olmazımızdır.
Gazze’de Filistinli kardeşlerimizin hunharca katledilmeleri ve dünyanın gözü önünde soykırıma tabi tutulmaları Türkiye’nin Kıbrıs’taki garantörlüğünün ne kadar elzem olduğunu göstermektedir. Kıbrıs’ta oynanmakta olan oyun büyüktür. Emperyalist kan emici vampirler Doğu Akdeniz’deki zengin hidrokarbon kaynaklarına gözlerini dikmiştir. Anavatan Türkiye ve Mukavemetçi Kıbrıs Türk halkı 7 düvele karşı kararlı bir tutumla Mavi Vatan’daki haklarımızın sonuna kadar korunacağını bildirmiştir.
Demokrasi ve insan hakları savunucusu olduğunu iddia eden Batı, uluslararası anlaşmalarla elde ettiğimiz haklarımızı yok saymakta ve 1963’ten beri bir Rum devletine dönüştürülen sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarımızın Rumlar tarafından gasp edilmesine göz yummaktadır. Kıbrıs Türkleri olarak bugün bağımsız-egemen bir devlete sahip isek ve saldırgan Rum güçleri bu devlete dokunamıyorsa, bunun sağlayan öncelikle TMT, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı ve Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı'dır.
Kıbrıs Türkünün varlığına ve bin bir zorlukla kurduğumuz Devletimiz KKTC'ye karşı girişilecek her türlü eyleme karşı, TMT mensubu atalarımızın bize emanet ettikleri ruhla ve imanla mücadele edeceğimiz bilinmelidir. Onların yaktığı Türklük meşalesi hiçbir zaman sönmeyecektir. Aramızdan ayrılan TMT mensuplarının, başta ebedi Liderimiz Devletimizin Kurucu Cumhurbaşkanı merhum Rauf R. Denktaş ile Varoluş Mücadelemizin lideri rahmetli Dr. Fazıl Küçük’ün aziz hatıraları önünde eğilir, hayatta olanlara ise minnet ve şükranlarımı sunarım.”