1-0 olsun, Türkiye kazansın
Referandumdan önceki son yazılarımızı yazıyoruz...
'Endişe salma'yı bir yöntem olarak seçen siyasî iktidar, 'hayır'a çok farklı anlamlar yükleyerek seçmenlerin 'evet' tarafında toplanmasını ümit etti... 'Hayır' çıkması durumunda Cumhurbaşkanı ve hükûmet üzerinde 'meşruiyet tartışması'nın başlatılacağını, istikrarın bozulacağını, ülkenin kaos ve kargaşaya düşeceğini dillendirdi... İçlerinde, daha da ileri giderek Gezi benzeri olayların çıkacağını öne sürenler oldu...
Recep Tayyip Erdoğan bu ülkenin millet tarafından seçilmiş meşrû Cumhurbaşkanı... Aynı şekilde hükûmet de 1 Kasım 2015 seçimlerinde millet tarafından yüzde 49 oyla seçilmiş meşrû hükûmet... Referandumdan 'hayır' çıkması bu 'meşrûiyet'i ortadan kaldırmaz... 'Hayır' sadece 'belirsiz bir geleceğe reddiye' anlamı taşır, mevcut statünün devamını sağlar...
Bu kadar yalın bir gerçeğe, muhalefetin son derece olgun ve mâkul diline rağmen 16 Nisan'ı 'ya kaos ya da biz' tercihine çevirmeye çalışmak, elbette stratejinin bir parçası ama çok kötü bir parçası...
***
Gererek, 'karşı'yı kötü veya düşman göstererek, insanlara gelecek korkusu salarak yönetme anlayışı artık son bulmalı... Ülkenin acilen normalleşmeye ve toplumsal kesimler arasına örülmüş duvarları yıkmaya ihtiyacı var...
'Hayır', uzlaşma arayışlarını ve geleceği birlikte inşa etme ihtiyacını mecburî kılacak, böylece toplumun farklı kesimleri de sistemi sahiplenme ihtiyacı hissedecektir... Ülkesini seven hiç kimse onun için "Ya benimsin ya da toprağın" diyemez, diyememeli... Yani "1-0 olsun biz kazanalım değil, 1-0 olsun Türkiye kazansın..."
Nüfusunun yüzde 50'sinin 'düşman, düşmanın oyununa gelmiş, hasım, haçlı veya terör örgütlerinin piyonu' görüldüğü bir sistem ne kadar sağlıklı yürütülebilir ki? Üstelik bütün sınırları boyunca düşman kaynarken, coğrafyasından yükselen alevler kendi topraklarını yalamaya başlamışken...
'Evet' diyenlerin nasıl her biri saygın birer vatandaş ise, bizlerin akrabaları, tuttuğu takımın oyuncuları, ev sahipleri veya kiracıları, bindiği otobüsün şoförleri, taşeron işte mesai arkadaşı, sanayide esnaf vs.. ise 'hayır' diyenler de öyle...
Zaten 'bir arada yaşama iradesi'ne sürekli hücum edilen milletimizin arasına ayrımcı bir dil sokmak ve bunu referandum sonrasına taşımak, ülkeye yazık etmek anlamına gelecektir...
Daha önce bir yazımda da ifade etmeye çalışmıştım... Bu ülke hepimizin... Züccaciye dükkânına girmiş fil gibi davranamayız, kırıp dökülmesine yol açamayız, açmak isteyene de sessiz kalamayız...
***
Referanduma iki gün kaldı... 'Hayır' çıkacağına dair tahminim aynı... Ancak seçime katılım 2007 veya 2010 referandumlarındaki gibi düşük çıkarsa sonuç farklı olabilir... Gözlemleyebildiğimiz kadarıyla katılım yüksek olacak...
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Şükrü Karatepe'nin "Uygularız 3 sene 5 sene... Baktık olmuyor, toplanır tekrar değiştiririz" sözleri aslında nasıl bir riske girdiğimizin itirafı gibi...
Bu sözler daha sonra iflas edecek çözüm sürecini hatırlattı... O süreçte de Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç "Açılımı deneriz, tuttu tuttu, tutmazsa başa döneriz" demişti... Karanlığa atılmış bu zarın mâliyetini iyi biliyoruz... Anlaşılan o ki başkanlık sistemiyle ilgili de bir zar fırlatılıyor ve çıkarsa mâliyet yine milletin üzerine binecek...
Bütün bunlar artık görülmüyor değil... Onun için, başkanlık sistemine destek veren partilerin son seçimlere göre toplam oy oranları yüzde 62'yken, hiçbir partizan anket firması, hiçbir havuz gazetecisi, hiçbir 'evetçi' siyasetçi bu rakamların yanlarından geçemiyor...
Açıklama yapmaya zorlanan anket firmalarının yarın mahcubiyet yaşamamak için 'utangaç, korkmuş, çekingen' seçmenler gibi gruplardan söz etmeleri ve muhtemel yanılgıları bu gruplar üzerinde açıklama ihtiyaçları, çok ama çok şeyi ispat ediyor...
***
Referandumun ülkemiz için hayırlar getirmesini, bin yıldır tutunduğumuz bu topraklarda varlığımızı kumara fedâ etmeyecek şekilde sonuçlanmasını, ülkemizi belirsiz bir geleceğe savurmamasını, neci olursa olsun insanlarımızın kardeşliğine vesile olmasını diliyorum...