Ziemke papağanları!
Ahmet Okutan, ilk öğrenimine babasından aldığı Kur'an dersleriyle başladı. İlkokuldan sonra zamanın Çaykara Müftüsü Hanecizade Yusuf Efendi'den klasik medrese eğitimi aldı. Trabzon İmam Hatip Lisesi ve İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü'nü bitirdi. Birçok il ve ilçede müftülük, yurt dışında ateşelik, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Raportörlüğü, Mushafları İnceleme Kurulu Başkanlığı ve Başkanlık Vaizliği yaptı.
"Atatürk'ü Doğru Anlamak" adıyla yayınlanan kitabında diyor ki;
"- Atatürk'e en büyük saldırı genelde dindarlık iddiasında bulunanlar tarafından ve din üzerinden yapılmaktadır. Vahim olan da budur. Zira dinin kendisi böyle itibarsızlaştırma girişimlerine onay vermezken, kendini bilmezler bu onayı vermeyen din adına böyle bir günah işlemektedirler. Bu durum 'Haçlılar' adına kasıtlı ve bilinçli bir düşmanlık değilse çok derin bir cahilliktir…
- Emperyalizmin stratejisini 1930'larda yazdığı kitapta ortaya koyan Alman asıllı İngiliz vatandaşı Kurt Ziemke, "Kemalizm, sömürgeciliğimizin önünde büyük bir tehlikedir. Bu tehlikeyi bertaraf edebilmemiz için Kemalizm'in dinsizlik olduğunu yaymalıyız" demiştir… Yani bugün Atatürk'e dinsiz deme nankörlüğünü gösterenler, İngiliz Kurt Ziemke'nin papağanlığını yapmaktan başka bir özelliğe sahip olmayan kimselerdir…
- İngilizler, çok Müslüman oldukları veya bizim Müslüman olmamızı çok istedikleri için mi Milli Mücadele öncüleri için dinsizlik yaftalaması yapan fetvaları uçaklarıyla Anadolu'nun her yanına yaymışlardır?.. Bunlarla hiçbir konuda fikir birliğinde olmayı içine sindiremeyen Müslümanların, Atatürk karşılığında onlarla hemfikir olmaları akılla izah edilebilir bir şey değildir…
- Fatih'in başlıca önemini İstanbul'un fethine dayandırırız… Ama aynı İstanbul, emperyalist ülkelerce işgal edilip halife-padişahın Dolmabahçe Sarayı'na tutsak edilmesini sonlandıran Atatürk'e hiç paye ayırmamak neyin nesidir? O padişah ki, cuma namazını ancak en yakınındaki Dolmabahçe Camii'nde kılabilmekte, istese bile mesela Eyüp Sultan veya Sultan Ahmet Camii'ne gidememekteydi. Bugün değil padişahın, her sade vatandaşın ülkedeki her camiye rahatlıkla gidip gelebilmesi, İstanbul'un Atatürk tarafından kurtarılmasının sonucu değil midir?"
***
Kitabını okumuştum. Hazır, "Kemalizm Müslümanlara zulmetmiştir" ithamı, daha doğrusu, gazeteci İsmail Saymaz'ın yaygın sinmiş tavrın dışına çıkarak bunu layığıyla geri püskürtmesi fenomen olmuşken, arayıp gündemi de konuşmak istedim kendisiyle. Çok net "Atatürk, kendisini din adına karalayanların tamamından daha çok hizmet etmiştir dine" diye girdi söze;
- Türkçe ezan'ı öne sürüyorlar. Ezanın halkın anladığı dilden okunması konusunu İmam-ı Azam da söylemiştir. Osmanlı döneminde, Kuzey Afrika'da, ezan bir süre "Maroc" lisanında da okunmuştur. Ezan'ın Türkçe okunması, kızların da camide cemaatle namaz kılması, hatta Latin harflerine geçiş; hepsi Osmanlı'da da düşünülmüş ama cesaret edilememiştir…
***
Biz sanki nihai hesaplaşmalarının Cumhuriyet rejimiyle olduğunu bilmiyor muşuz gibi, "Kemalizm demek Atatürk demek değil"dir filan diye kıvırıyorlar ya, Okutan'ın "İslam-Cumhuriyet" ilişkisine dair değerlendirmesi de dikkat çekici:
- Aslında İslam'ın önerdiği bir yönetim biçimi yoktur. O sadece, adalet, meşveret, danışma, işleri ehline vermeyi ve yönetim erkine itaati ilkesel olarak yerleştirmeyi öngörür… Tabiidir ki, İslam Cumhuriyet rejimini önerir diyemeyiz, ama cumhuriyet veya padişahlık arasında tercihini birinciden yana koyduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Adalet, tek kişilik yönetimden çok cumhuriyet yönetiminde vücut bulabilir… "Allah'ın dediği olur" ifadesinin yanında bir de "Kralın/sultanın dediği olur" ifadesi yer alırsa, bu, hem bir tezat teşkil eder, hem de insan onurunu zedeler… Bu genel prensipler "halifelik" bağlamında düşünüldüğünde de yine değişen bir şey olmaz. Çünkü halifelik de İslam'ın önerdiği bir yönetim tarzı değildir.
***
"Atatürk de şöyle dua etti, böyle namaz kıldı" türü bir ispat gayretine girmeye ar ederim ama bir örneği, tarafı, bu polemiğin faili olan Selman Öğüt'ün doğduğu topraklar olduğu için paylaşmak istedim:
- 1926'da, Suudi Arabistan'daki bütün mezarlıklar yıkılıp da sıra Hz. Muhammed'in kabrine gelince, Atatürk'ün çektiği telgraf: Eğer Hz. Peygamber'in kabrinin bir tek taşına bile dokunursanız ordumu hemen aşağıya gönderirim!
***
Yakalamışken, "Doç" ünvanlı sözde din alimi(!)nin "üç şehirde evi olan adamın üç karısı olabilir" zırvalamasını da sormadan edemedim tabii Okutan'a:
-Saçmalıyor. Hz. Muhammed, kızıyla evli olan Hz. Ali'ye, "Fatıma'yı bana gönder ondan sonra ne istersen yapabilirsin" demiştir; Hz. Ali de Fatıma ölene kadar başkasıyla evlenmemiştir. Peygamberin izin vermediğini dillendirmek dini bilmemektir!
NOT:"Atatürk'ü Doğru Anlamak" kitabını "bir kültür hizmeti" olarak yayınlayan Kartal Belediye Başkanı Altınok Öz de bir teşekkürü hak ediyor bence.