Zarrab telaşı niye ki
Amerika'da sıradan bir yolsuzluk davasının duruşmaları yapılırken canım memleketimde bir telaş var ki evlere şenlik. Reza Zarrab'ı ne bakanlar torpili ile bir gecede istisnai vatandaşlık alan anne-babası ne de "Dişli"lerin düğününde Erdoğan ve AKP kurmaylarına konser veren eşi Ebru Gündeş'den daha fazla AKP hükümeti düşünüyor. Benim asıl merak ettiğim bir dönem valilik de yapan bir eski bakanın hali? Öyle ya "Senin önüne yatarım" sözleri ile Zarrab'a karşı yapılması muhtemel belaları savuşturacağını beyan etmişti ya... Diğerleri ne alemde bilmiyorum fakat şu "önüne yatma" işine dair sokaktaki vatandaşın orantısız zekaları ile süper fantezileri var. Duruşmalar halka açık olsaydı ve malum eskimiş bakan izleyici olarak o salona gitse, karar verecek jüri ve mahkeme heyeti önünde nasıl yatardı diye merak eden çok. Tabii bir de aynı şahısların ne zaman yargılanacağını bekleyenler de var.
***
Memleket Zerrab davası ile yatıp-kalkarken bizim Yeniçağ'da müthiş bir haber okudum. Geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan'da bir saray darbesi olmuştu. Kraliyet ailesi üyelerinin bazıları, prensler, bakanlar, valiler dünyaca ünlü 7 yıldızlı otelde göz altında tutuluyordu hani. Rivayete göre ABD'den gelen uzman sorgu ekiplerince sorgulanıyor, hatta ayaklarından tavana asılarak işkence yapıldığı bile yazıldı. Ortada 1 trilyon dolarlık yolsuzluk söylentisi geziyor. Kral'ın ABD ile yaptığı 110 milyar dolarlık anlaşmaya kaynak aradığından tutun da "Ilımlı İslam'a geçiş" gibi bir sürü gri bilgi geziyor. Yeniçağ'ın haberinde Suudi Prensi Mütebbin Abdullah, serbest kalabilmek için 1 milyar dolar nakit ödeme yapmış. Üstelik gözaltında bulunanlardan 200 kişinin de itirafçı olup anlaşma yapmaya başladığını açıklamış. Vayy be(!) diyesi geliyor insanın. Resmi kayıtlara göre Suudi Arabistan şeriat kurallarına göre yönetiliyor sanıyordum. Hırsızlık yapanın cezası kol kesmek, yolsuzluğun ki ise kellenin koparılması değil miydi? Parayı ödeyip kurtuluğunduğuna göre önemli olan çalınan miktarı demek ki...
***
Benzeri bir durum da yıllar önce Rusya'da yaşanmıştı. KGB'nin başından gelip Rusya Devlet Başkanlığı koltuğuna oturan Putin de yurt dışına kaçan "Oligark"ları birer ikişer Moskova'ya getirtip, Rusya'dan çaldıklarını geri istemiş, vermeyen ya da yeteri miktarda getirmeyenleri çeşitli yöntemlerle cezalandırmıştı.
Ekonomi uzmanı bir dostumun yıllar önce aynı yöntemi Türkiye'nin de uygulaması durumunda dış borcun sıfırlanıp, kalkınmanın yüzde onların üzerine çıkacağına dair ciddi projesi vardı. "Nasıl yani?" sorumuzun cevabını; "Türkiye'nin son 25 yılında türedi iş adamlarının yurt dışına götürdüğü paranın yarısı gelse ekonomi uçuşa geçer" olmuştu. Bu yöntemin hukuki tarafı var mı? Yok mu? sorusunun cevabı da dostumuzda mevcut. Şöyle ki; söz konusu kişilerin şirketleri, aile çevresinin mal varlığı incelemeye alınacak, İdealist mülkiye müfettişlerinin yasal olarak belirleyeceği cezalar, yeter de artar bile... Peki Türkiye'de bunu yapacak bir iktidar, erk var mı? İşte burası tartışılır... Sıranın günün birinde kendilerine geleceğini tahmin edenler bunu göze alabilir mi?
***
Zarrab'ın patronu Tahran'da idama mahkûm edildi. 2,5 milyar doları ödemeden de infazı gerçekleşmeyecek. Zencani yargılanırken Türkiye'deki bakanlara 8,5 milyar dolar rüşvet verdiğini beyan etmişti. Reza da 13,5 milyar dolar dağıtmış. Toplam 22 milyar dolar ediyor. Rüşvetin belgesi olmaz... Kayıt da yok. Şimdi birileri çıkıp "bu paraları 4 milyon Suriyeli mülteciye dağıttık" dese yiyen çok olur. Reza Zarrab'ın hırsızlığını-yolsuzluğunu Türkiye'nin millî meselesi haline getirenler şunu unutmasın. Evrensel hukukta suçun şahsiliği ilkesi vardır. Sonuçta kişi İranlı. Para ile Türkiye ve Makedonya vatandaşlığı almış hepsi o kadar. Çalıp-çırptığının hesabını versin. "Dost ve müttefik ABD(!)"nin cari açığına katkı sağlasın da ilahi adalet tecelli etsin. Bu kadar telaşlanmanın anlamı yok. Üçüncü şahıslara duyurulur.
-----------------
AÇIKLAMA
Yeniçağ Gazetesi'nin 31 Ekim 2017 tarihli nüshasında 12. sayfada Ufuk Çizgisi isimli köşede Yavuz Selim Demirağ tarafından kaleme alınan "FETÖ İzi Bulunsun" başlıklı köşe yazısındaki müvekkilim Özden Doğan hakkındaki iddialar gerçek dışı olduğu gibi hiçbir maddi ve somut bir delile de dayanmamaktadır. Şöyle ki;
Müvekkilim Özden Doğan, 2011 yılında Malatya Başsavcı Vekili olarak görev yapmaktaydı. Ancak, merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekilerin ölümü ile ilgili soruşturmayı Malatya Cumhuriyet Başsavcılığının işbölümü gereği başka bir Cumhuriyet Savcısı yürütmekteydi. O tarihte yürürlükte olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genelgesi ve Malatya Cumhuriyet Başsavcılığının işbölümünün yüksek rütbeli askerlerin ifadelerinin Başsavcı ya da Başsavcı Vekili tarafından alınması gerektiğine dair hükümleri gereği Tuğgeneral olan Ali Lapanta'nın ifadesi müvekkil tarafından alınmıştır. Müvekkil Başsavcı Vekili olarak hiç kimseden emir ve talimat almamış ve hiç kimse tarafından da yönlendirilmemiştir. İddia edilenlerin aksine Zekeriya Öz ile hiç görüşmemiştir. Hiç kimseye tezgâh/tuzak kurmamıştır. Hiçbir kumpasın içerisinde de yer almamıştır. Reddettiğimiz iddiaların gerçekle ilgisinin olmadığını kamuoyuna saygıyla duyururuz.
Özden Doğan vekili
Av. İsmet Çelik