Zam, zulüm; Çöküş...
İktidarın "Türkiye yüzyılı" ve muhalefetin hezimetle sonuçlanan "bahar" söylemi arasındaki kararsızlıkta sadece sosyopolitik çelişki değil, uçurum da büyümeye başladı...
Baksanıza; 14-28 Mayıs arasında, yaşanan sandık şoku muhalifleri kahretmişken, seçim sonrası yaşananlar ise iktidarın her icraatını pervasızca alkışlayanları bile infial noktasına getirdi...
Çünkü önce KDV artışı, sonra Motorlu Taşıtlar Vergisi'ndeki kanunsuz uygulama milyonlarca insanı şoka uğratmışken, akaryakıtta ÖTV'nin yükseltilmesi ile son yılların en büyük zammı pompalara yansıyınca, en çok da iktidar yanlıları başlarını taşlara vurmaya başladı...
Çünkü LPG'nin litresi 16, motorinin litresi 32 ve benzinin litresi ise 34 lirayı geçince pervasızlığın zulmünün sadece araç sahiplerini vurmayacağı çok net ortaya çıktı...
İşte sadece iktidarın eski milletvekilleri ile BBP ve HÜDA PAR gibi Cumhur İttifakı ortaklarını bile isyan ettirmedi yakıttaki fahiş zam...
Dünkü muhalif gazeteler bile Merkez Bankası eski baş ekonomisti Hasan Kara'nın "Temmuz ve Ağustos'ta enflasyon yüzde 2 artacak, bu artış yıllık bazda 5 puanı bulacak" şeklindeki saptamasına dikkat çekerek, her alanda zam yağmurunun başlayacağını duyurdular...
Korona salgınını bahane ederek son iki yılda, özellikle gıda sektöründe utanç verici zamlarla milleti soyanlar ve bu soygunu izleyenler halkın sofrasından ekmek çalmanın yeni bir fırsatını buldular ki, yakıta zam gelir gelmez marketlerdeki etiketler zincirleme değişti ve ürün tabelaları artık fiyatları değil, açlığı ve çöküşü de yansıtmaya başladı...
Peki; 60 litrelik bir otomobilin deposuna bir gecede 300 liradan fazla yük bindiren bu pervasız zam zulmünün perde arkasında nasıl bir çarpık sosyopolitik yapı var?..
Pervasızlık, insafsızlık, umutsuzluk...
++++++++++++++
Sadece gelir dengesizliğinin değil, alım gücündeki uçurumun da büyüdüğü bir ülkede zengin giderek zenginleşirken yoksul daha da fakirleşiyor...
O halde yaşamın herhangi bir alanında meydan boş kalmaya görsün...
Çünkü Türkiye, sadece bir zamanlar iktidarları sarsan dernekler-vakıflar gibi kitle örgütleri ile büyük bölümü yandaşlaşan, bir bölümü de candaşlaşan medyanın utanç verici sessizliğinin ve tepkisizliğinin de sonuçlarını yaşıyor...
Ve en acısı da bir zamanlar ANAP'a, DYP'ye Meclis'te kök söktüren Halkçı Parti, SHP, SODEP ve illa ki eski CHP'nin ortalıkta görülmemesinin başıboşluğunu da yaşıyor Türkiye...
"Nerede o eski zamanlarda iktidarların yasa dışı kanunlarını, kararnamelerini ve genelgelerini yargıya götürerek iptal ettiren muhalefet" diyeceğiz ama, onlar şimdilerde Twitter'da ahkâm kesip sadece milleti değil, kendilerini de uyutuyorlar...
İşte kitle örgütleri, medya ve en çok da tüm muhalefetin tarihte görülmemiş biçimde zayıfladığı bir ülkede, meydan her icraatını artık pervasızca dayatmaktan geri durmayan AKP'ye kaldı...
Kuşkusuz bu pervasızlığın gerisinde de toplum tarafından sürekli ekmeğine yağ sürülen bir siyasi şımarıklık var ki, 14-28 Mayıs’ta iyice zirveye çıktı...
Peki; halk muhalefetinin büyüdüğü bir dönemde seçimi kazanan bir iktidarın, acımasızca zamlar yapmasının perde gerisinde, siyasi şımarıklıktan başka hangi dayanak var acaba?..
Velhasıl, aslında bizzat halk istedi bu pervasız zamları!!!
Çünkü son 20 yıldır zam yağmurunu gelenek haline getiren AKP iktidarı topluma ne dayatırsa dayatsın yüzde 50'nin üzerinde bir kitlenin desteğini almaya devam edince, pervasızlığını dörtnala sürdü ki, işte KDV artışından sonra önceki gün yakıta ve ÖTV'ye yapılan ağır zamlar da bunu kanıtladı...
15 Temmuz gecesi camilerden verilen selaların çınlamasıyla uyuyan milyonlarca insan sabah zam kazığının acısıyla uyanınca işte yazının başından itibaren dikkat çektiğimiz pervasızlığın ne kadar acımasız bir zulme dönüştüğü de ortaya çıktı...
Yani, AKP'nin 20 yıllık sosyo-ekonomik eziyetine rağmen 14 Mayıs'ta yine Erdoğan'a oy verenlerin "ah vah" etmesinin, "elim kırılsaydı da oy vermeseydim" gibi saçma sapan tepkiler vermesinin bir manası kalmadı...
Peki; göstermelik emekli maaş zamlarını, daha hesaplara bile yatmadan acımasız yakıt zamlarıyla geri almaya başlayan bir iktidar (hem de yerel seçimler yaklaşırken) zam zulmü ile ne yapmaya çalışıyor, bu eziyeti kim durdurmayı düşünüyor?..
Çaresiz halka eziyet...
++++++++++++++
Türkiye'de zam denen zulüm rezaletini iktidar nasıl bir gelenek haline getirdiyse, sağıyla-soluyla tüm muhalefet de bunu utanç verici biçimde kanıksadı ki, bugün yurttaşın yaşadığı zulmün altında işte bu siyasi gaflet zincirleri de var...
Hiç düşündünüz mü; dünyanın hangi ülkesinde her yıl 1 Ocak'tan itibaren vergilerden damga puluna, pasaporttan ehliyete kadar sanki zorunluymuş, modaymış, gelenekmiş gibi zam yapılırken, medyası muhalefeti, vatandaşı, bürokratı bunu utanç verici bir sessizlikle kanıksayarak kabul eder?..
Dünyanın hangi ülkesinde iktidarlar maaşlara yaptıkları zamları hiç vakit kaybetmeden vergilerle geri alırlar acaba?..
Maaşlara zam yapılınca, iğneden iğliğe her şeye zam yağdırmanın Merkez Bankası matbaasına fazla mesai yaptırmaktan başka işe yaramayacağını hiç mi kimse sorgulamaz bu ülkede?..
Sorgulama demişken, iktidarın boş meydanda istediği gibi at koşturduğunu kanıtlayan başka icraatları da var;
Devlette 120 bini aşan makam aracı sayısının Avrupa'nın en zengin ülkesindeki makam araçlarını 5'e katladığı bir ülkede, bir yandan zam yağdırırken diğer yandan da kamuda tasarruf gibi toplumla alay eden göstermelik genelgeler çıkaran bir iktidarın bu kadar pervasızlaşmasının özeti çoktan bellidir;
Halkın ısrarla uyuması, her seçimde gaflette bocalaması, bu sırada 20 yıl boyunca aynı iktidara destek vermesi ve bu yüzden pervasızlaşan siyasi şımarıklığın artık bir zulme dönüşmesi...
Sormak lazım; suçlu sadece AKP mi?.. Ne yazık ki değil...
İran'dan Fransa'ya, İspanya'dan Avrupa'nın diğer ülkelerine kadar en küçük ekmek ya da yakıt zamlarını demokratik haklarını kullanarak yasal protestolarla geri aldırabilen bir toplum da yok bu ülkede, o topluma önderlik edecek bir siyasi yapı da ve (kimi gafletten, kimi de çaresizlikten) eziyete mahkûm edilen halkın sesini cesaretle duyuracak bir medya da...
Peki; 18 milyon yabancının cirit attığı, döviz ve altın fiyatlarının zirve yaptığı, vergilerin eziyete dönüştüğü ve zamların dörtnala koştuğu bu ülke nereye mi gidiyor?..
Çöküş ki, ne çöküş?!.