Zaferler ayı
Büyük milletimiz bugünkü Moğolistan topraklarında doğmuş tarihin çetin dalgalarıyla dövüşe dövüşe Orta Asya, İran ve Orta Doğu, Anadolu, Orta Avrupa’ya kadar süren çetin yolculukta nice zaferleri yaşamış, nice kahramanları selamlamış, nice hükümdarlara diz çöktürmüştür. Bu zaman içerisinde Ağustos ayı zaferlerle örülmüş ışıklı bir taç gibi milletimizin tarihini süsler. Moğolistan’dan gelen akın 26 Ağustos 1071’de Malazgirt Zaferi olur, bir süngü gibi Anadolu’ya gireriz. Bu topraktaki hâkimiyetimizi içinden çökertmek isteyenler 11 Ağustos 1473’te Otlukbeli Zaferimizle kahredici pençemizin ne olduğunu yaşar. 23 Ağustos 1514 Çaldıran Zaferidir. Otlukbeli ve Çaldıran muharebeleri İran kültür ve siyasetinin beslediği ihtiraslara, çok acı bir cevap olmuş ancak on binlerce Türk savaş meydanlarında şehit olmuştur. 24 Ağustos 1516 Merc-i-Dâbık Zaferini kazandık. 29 Ağustos 1521 Belgrat’ın fethidir. Belgrat’ın fethiyle Balkanlarda Türk hâkimiyeti tamamlanmış, Macaristan ve Orta Avrupa yolları açılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman’ın başında bulunduğu ordu 29 Ağustos 1526’da Mohaç Zaferini kazanmıştır. Bu zaferle Budin’e de girilmiştir. Akıncılar Macaristan’ı fethetmişlerdir. 1 Ağustos 1571 Kıbrıs’ın fethidir. Büyük bir irade ve deniz gücünün desteğiyle Kıbrıs’a Türk bayrağı çekilmiştir. 23 Ağustos 1921 Sakarya Meydan Savaşının başlamasıdır. 26-30 Ağustos 1922 Büyük Taarruz ve İstiklal Harbi Zaferidir.
Günümüz salon mütefekkirleri küstahlık derecesine varan, ukala üsluplarıyla Milli Mücadeleyi küçültmeye çalışırlar. Trablus Harbini, Balkan Savaşını, I. Cihan Harbini bunların süresini ve yıkımını görmeyen haysiyetsizler bu yorgun milletin Milli Mücadelede zafere giden yolda kazanılmış başarılarını; İnönü, Dumlupınar, Sakarya Meydan Savaşlarını dürbünün tersiyle seyrederek düşüncelerini büyütmeye uğraşırlar. Bunlar aşağılık duygusunun zebunu olmuş zavallılardır. Gölgede yaşadıkları için güneşi görmeleri mümkün değildir. Mustafa Kemal’in dehâsı, bilgisi milletimize hayat hakkı vermiştir. David Lloyd George; “Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dâhi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o büyük dahi çağımızda Türk milletine nasip oldu. Mustafa Kemal’in dehâsına karşı elden ne gelirdi?..” derken onlar için acı, bizim için mutluluk veren gerçeği ifade ediyor.
İzmir’in kurtuluşundan sonra Fahrettin Altay komutasındaki Türk süvari kolordusu İstanbul’a yöneldi. Türk ordusunun geçit hakkı ültimatomuna Fransız birlikleri pekiyi dedi. Llyod George İngiliz birliklerine direnme emri verdi. Türkiye’ye savaş ilan edileceğini duyurdu. Kanada bu karara itiraz etti. Dışişleri Bakanı Lord Curzon ve Savaş Bakanı W. Churchill Başbakan’ın çatışmacı politikasına karşı çıkınca hükümet düştü. L. George ve lideri olduğu Liberal Parti, İngiltere tarihinde bir daha iktidara gelemedi. Türk’ün tokadı böyle şiddetli oldu...
Çanakkale Savaşının milletimize hediyesi, Mustafa Kemal Paşa ve Milli Mücadeleyi başaran kadro olmuştur. Mustafa Kemal’in etrafını daima bir kıskançlık ve haset çemberi çevirmiştir. Çanakkale zaferi kazanıldıktan sonra, gazetelerde ona dair tek kelime yazılması yasak edilmişti. Nitekim Ruşen Eşref bu yasağa rağmen Mustafa Kemal Paşa’yla Çanakkale harbine dair bir mülakat yapmış ve bu mülakatın çıktığı dergi hemen toplattırılmıştı. Bugün bu kaderin, bu iktidar döneminde yeniden doğuşuna şahit oluyoruz. Atatürk Orman Çiftliği’nin bütün gayretleriyle yok edilmek istenmesi aynı haset duygusunun düşmanlık derecesine varmış kör bir örneğidir.
Mustafa Kemal Paşa Sakarya Muharebesi’nin en çetin günlerinde Ankara’da eğitimcileri ve öğretmenleri toplar. Onlarla Türk eğitim sisteminin temellerini tartışır. Maarif üç doğruya dayanacaktır. Doğru dil, doğru tarih ve doğru din... Tarih şuuru Osmanlı ve Selçuklu asırları ile sınırlı değildi. Türk tarihine toplu bir bakış, bunun beslendiği ciddi araştırmalar, tarih şuuruna vücut veriyordu. Din anlayışında başta Hacı Bektaş-ı Veli olmak üzere Hz. Mevlana’nın, Yunus Emre’nin büyük yeri vardır. Yobazların elinde üzerine taş ve toprak yığınları çökmüş İslâm’ı değil bütün yobazca gayretlerden silkinmiş, kendi temizliği ve güzelliğiyle Kur’an’da yer alan dinimizi, İmam-ı Azâm Ebû Hanife’nin ve aynı yolun yolcusu İmam Mâturîdî’nin gördüğü ve gösterdikleri şekilde anlıyor ve anlatıyordu. Dil meselesinde halkın kullandığı yaşayan Türkçe onun için esastı. Atatürk bizim insanımıza çetin savaş şartlarında hayran kalmıştı. Türk’ün ölüme meydan okuyuşunun, vakur tavrının, sabır ve güçlüklere tahammülünün sırlarını, hep milli kültürümüzde buluyordu. Milli kültürden kaynaklanan bir eğitim anlayışıyla Türk insanını yetiştirmek istiyordu.
Emperyalizmin oyunlarına hiç gelmedi. Devleti borçlandırmadı. Özel hayatında ve millet hayatında daima faziletin insanı yücelteceğine inandı. Kullanılan araçların, uçakların büyüklüğünün devlet adamlığına hiçbir şey katmadığını, gerçek devlet adamlarının kağnının üstünde bile büyük olduğunu çok iyi biliyordu.
Zaferler ayı; bizden vatanımızın bütünlüğünü korumamızı, ilmi araştırmada, teknik buluşlarda, tarım ve sanayi üretiminde dünya çapında başarı rakamlarına ulaşmamızı bekliyor. Bizi kurtaracak olan, emperyalizmin oyunu serbest piyasa şaklabanlıkları değil, ciddi ve milli planlı kalkınmadır. Toprağımızı vatan yapan aziz şehitlerimize, gazilerimize Atatürk ve silah arkadaşlarına sonsuz minnet ve Fatiha’lar sunuyoruz...
Türk kültürüne bir ömür hizmet eden, yüce gönüllü Nazik Erik Hocamızı vefat yıldönümünde rahmetle yâd ediyoruz.