Yüzden okumalı seçim sistemi!

Bu dahiyane yaklaşım YSK'nın 200 küsur sayfalık olduğu ileri sürülen gerekçeli kararına da hakim olmuş mudur bilemiyorum, olmamış olmasını diliyorum; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım'dan öğrendiğimiz şu:

Seçimi Ekrem İmamoğlu'na kazandırmak üzere usulsüz olarak oluşturulmuş sandık kurulları, "seçmene bakıp AK Parti'ye oy vereceğini anlayınca" Büyükşehir Belediye Başkanlığı pusulasını vermemiş ona. Dolayısıyla da, eğer kullanılabilseydi Binali Yıldırım'a gidecek olan oylar kullanılamadığı için kaybetmiş AK Parti adayı seçimi!

Şayet birileri Yıldırım'ı trollemiyorsa;

1) Yurdum insanın, atasözlerine de yansıyan, 'parayla imanın kimde olduğu belli olmaz' nevi bir 'öz'ü yok demek ki! Ne olduğu alnında yazıyor olmalı ki, sandık kurulları oy verdiği partiyi; tabii bu vesileyle, parti tercihini şekillendiren yaşam tarzını, inancını, değerlerini, hedefini, beklentisini, ideolojisini hepsini bir bakışta yüzünden okuyabildi.

Eh madem öyle;

A) Derhal seçim sistemi değişmeli; milyonlarca insanı sandık başına sürüklemek yerine ya seçmenin oy vereceği partiyi okuyabilen bir yüz tanıma sistemi oluşturulmalı, ya da sayım memurları kapı kapı gezip veya "Skype" gibi iletişim yöntemleriyle, ev halkını salona dizerek tek tek yüzlerine bakmak suretiyle, oy vereceği siyasi parti kutucuğuna bir çentik atmalı ve böylece "oy kullandırma" işlemini tamamlamalı.

B) Sandık kurulunda görevli alelade kamu görevlilerinin dahi becerebildiği bu "yüzden niyet okuma" işini, devletin bu işin eğitimini almış uzmanlarından oluşan istihbarat ağını da kapsayan dev kadroları, orduları nasıl beceremedi de; iktidar tekraren aldatıldı? "Fethullah Gülen Hocaefendi"lerinin yüzünden nasıl "aslında" devleti ele geçirmeye çalışan, kendilerinden de zerre haz etmeyen, ilk fırsatta kuyularını kazmaya hazırlanan bir paralel yapılanmanın başı olduğunu, "İmralı(!)"nın yüzünden nasıl Öcalan'dan dost PKK'dan post olmayacağını okuyamadı?

C) Bu "buluş", yani neyin ne olduğunun bir bakışta insanın yüzünden adlı adınca okunabildiğinin keşfi sadece seçim sistemi değil başta yargı birçok mekanizmanın da sil baştan yenilenmesini gerektirmez mi? Misal, hakimler, sadığın suratına bakıp da suçlu mu, suçsuz mu olduğunu okuyabilirler bu durumda. Öyle olunca da, savcı ve avukata, soruşturmaya, kovuşturmaya, delile, şahide ne gerek var değil mi ama!

2) Doğru mu anlıyorum, Binali Bey'in senaryosuna göre, "AK Parti'ye oy vermeyi düşünen seçmen" oy kullanacağı sınıfa geliyor. Sandık kurulu "AK Parti'ye oy vereceğini" bir bakışta anlıyor ve ona Büyükşehir Belediye Başkanlığı pusulasını vermiyor. Muhtarlık, İlçe belediye başkanlığı, Belediye Meclis üyeliği oyunu kullanan seçmen de "Nerede benim Binali Başkan'a oy vereceğim pusula, bunların hiçbirinde adı yok" filan demiyor, itiraz etmiyor, şikayetçi olmuyor, kuzu kuzu evine dönüyor. Hadi gün boyu duruma uyanmıyorlar; AK Partili seçmene verilmeyen pusulalar, saat 17.00'yi gösterip de "fazla" olarak elde kaldığında dahi AK Partili sandık görevlileri dönen dolabı çakmıyor, hatta orada ayaküstü yapılan "kılıfına uydurma" operasyonuna ortak oluyor… Bu mudur yani? Çok af edersiniz de, bu her şeyden önce AK Parti seçmenin zekasına hakaret değil midir? AK Parti, böyle bir "gerekçe" öne sürerken aynı zamanda "ben kendi seçmenimi zırcahil varsayıyorum" demiş olmuyor mu?

ALO AHMET….

- Alo Fatih… Bak bugün gene gazetenin ön tarafı…

- Alo Fatih… Kesin o yayını…

- Alo Fatih kaldır o altyazıyı…

Dün Fatih, bugün Ahmet, yarın Buket…

Ya ne olacağıdı?

Evet "yanlış" olan, "ideal" olmayan, "doğru" olmayan kesinlikle önceki gece CNN Türk ekranında izlediğimiz "şey". Ama "garip" olan o yayından ziyade bu ülkede insanların hâlâ "gazetecilik" beklentisiyle izliyor olması "merkez" maskeli "yanlı" TV kanallarını.

Aynı kanalda yaşanan Buket Aydın tecrübesinden sonra bilmiyor muydunuz sanki Ekrem İmamoğlu'nun "vaktimiz doldu" dahil her yolla konuşturulmamaya çalışılacağını.

Bu bile bile, geçmiş "deplasman performansının kazandırdıkları"nı ölçüp biçip, sözü kesilmek üzere, engellenmek üzere, saygısızlığa uğramak üzere bu yayınlara katılmak , buralara bir anlamda meşruluk kazandırmak da bir tercih…

Bu medya düzenini reddetmek, yok saymak ve topluma iktidarca yok sayılan alternatif basın yayın organlarından ulaşarak, o kanalları, o gazeteleri "merkez"e taşımaya katkı sağlamak da bir tercih…

Yazarın Diğer Yazıları