Yunan Ordusu tetikte, Mehmetçiğe ver tezkere

Tersi olması, Türkiye'nin ne kendisinin, ne de hamisi olduğu Kuzey Kıbrıs'ın egemenlik haklarını tanımayan, İsrail ve Mısır başta olmak üzere Doğu Akdeniz ülkeleriyle doğalgaz ittifakı kuran Yunanistan'dan rahatsız olması gerekirken, Yunanistan Türkiye'den rahatsızmış; Kuzey Kıbrıs'ın TPAO'ya tahsis ettiği, egemenlik sahasında sondaj faaliyetinde bulunuyor diye!

Yunan Başbakan Çipras, önce Lüksemburg'tan tehdit etti ve Türkiye'nin Akdeniz'de sondaj çalışması yapmasının bir "bedeli" olacağını söyledi.

Sonra, Yunan basını, Yunan Ordusu'nun Türkiye'ye karşı hazır beklediğini bildirdi.

Son olarak da, Çipras, bu defa Güney Kıbrıs'ta, üstelik de manidar biçimde adadaki Yunan Alayı'nı ziyareti sırasında "Türkiye'ye ciddi bedel ödetmek"le ilgili çıkışını yineledi.

Ama Türkiye'de hiçbir ilgiliden, yetkiliden bu tehditlere "aynı tonda" karşılık gelmedi!

Misal kimse çıkıp da yıllar önce yapması gerekeni, gecikmeli olarak da olsa yapıp da, "Ege'deki Türk adalarını işgal etmenin bir bedeli olacaktır" demedi; "borazanı" olarak yayın yapan kanallar üzerinden "Türk ordusu, Ege'de hazır bekliyor" mesajı vermedi.

Türkiye ne yaptı peki?

Türk Ordusu'na toplu tezkere verdi!

Askerlik süresinin kısalmasını, bedelli askerlik alternatifinin daimileşmesini, profesyonel orduya geçişi öngören yasa tasarısı güle oynaya TBMM'den geçirildi.

Yeni sistemde öngörülen süreyi tamamlayan askerlerin terhis işlemlerinin bir an önce yapılacağı müjdelendi.

Sormaya bile cesaret edemiyorum şimdi:

Sınırından her gün yükselen tehdide karşı, "Türk Ordusu" çok af edersiniz ama kıyaslayınca hayli "kıytırık" sayılabilecek Yunan Ordusu kadar da hazır değil mi?

Hazırsa nedir "caydırıcılığının" ısrarla kullanılmıyor olmasının sebebi?

VİCDAN AYAKLANMASI

Ne tanırım, ne evveliyatını bilirim… Ne karşılaşmışlığım var, ne selam vermişliğim, ne selam almışlığım…

Asla "Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şey oldu" gibi değil tabii de; bir "his" işte… O his neye binaen, neden oluştu bilmiyorum ama yıllardır iktidar yanlısı medyada yazıyor olmasına rağmen "pelikan"larla da, "penguen"lerle de, ağzını, gözünü, kucağını kapatıp "maymun"laşanlarla da bir tutmamı engelledi onu.

İyi ki de engellemiş.

Yoksa, yanılıp da "yandaş" klişesi altında toplanan, çoğu makbuz karşılığı seven, makbuz karşılığı öven, makbuz karşılığı kâh haysiyet cellatlığına, kâh itibar avcılığına soyunan, satırlarından kin, nefret, bayağılık, sığlık, bölücülük, ayrıştırıcılık, kardeşi kardeşe kırdırıcılık akanlarla aynı başlığa hapsetmiş olsaydım, dün Yeni Şafak'ta yayınlanan şu satırlarını okuduğumda çok utanırdım:

"Her şey öyle böyle şöyle filan da.

Öcalan'ın mektubundan medet ummayacaktınız.

Şehit ailelerinin canını yeniden yakmayacaktınız.

"Bebek katili" dediğiniz adamı seçimi kazandıracak stratejik özne yapmanıza, kardeşini TRT ekranında kendinize "destekçi" kılmanıza değdi mi?

Oğuldan yetim ana-babaların, babadan yetim evlatların, hayat arkadaşını yitirmiş kadınların acısına kezzap dökmeyecektiniz."

Bu ülkeyi freni boşalmış bir kamyon gibi yol aldığı uçurumun kenarından döndürebilecek bir tek şey kaldı; her ideolojik, siyasi, sosyal dilimi kapsayan bir vicdan ayaklanması.

Dileğim, Barbarosoğlu'nun susturulması için adeta bir "azgın kalabalık" oluşturarak, "kov, kov, kov" kampanya başlatanların da tez vakitte bu zaruretin farkına varması.

EZBER BOZAN ÜLKÜCÜYE VEDA...

İki başsağlığı mesajı arka arkaya düştü ekranıma;

İlki, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanlığı da yapmış, MHP'nin eski İstanbul milletvekillerinden Atila Kaya'dan. "Hem kalem, hem kılıç tutan ellerin sahibi uçmağa vardı. Ülkü Ocakları'nın kurucu neslinden, eski İstanbul Ocak Başkanı, Türk Milliyetçiliğini anti-emperyalist bir kavga olarak içselleştiren Nihat Ağabey'e Tanrı'dan rahmet, ailesine sabır diliyorum. Türkçülerin başı sağolsun!" yazmış Nihat Çetinkaya'nın ardından.

İkinci mesaj, 24. Dönem CHP Milletvekili Ali Özgündüz'den:

"Değerli hemşehrim, Iğdır'ımızın yetiştirdiği siyaset adamı ve yazar Nihat Çetinkaya'nın hak'ka yürüdüğünü üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayım. Kendisine Allah'tan rahmet, yakınlarına, sevenlerine başsağlığı diliyorum. Yazdığı "Kızılbaş Türkler" kitabı mutlaka okunmalı."

Bir zamanların trajik klişesiyle "bir sağdan, bir soldan"…

Zira Çetinkaya, vicdanını emsallerinden biraz erken ayaklandırmış bir insandı. Mahallelerin, şablonların, dayatmaların, tabuların onu içinde tutmaya çalıştığı kalıplara sığmadı, taştı; "Kızılbaş Türkler" o taşma halinin ebedileşmiş

Yazarın Diğer Yazıları