Yumruk devlete inmiştir
CHP lideri Sayın Kılıçdaroğlu’na yumruklu saldırı haberi geldi. Sayın Başkana geçmiş olsun dileklerimi ve üzüntülerimi sunuyorum.
Kılıçdaroğlu’na atılan yumruk aklıma I. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey’le ilgili bir hatırayı getirdi: O Meclise, günün şartlarında herkes silahlı giriyor, tartışmaların şiddetlendiği anda eller rahatça beldeki silahların kabzasına uzanabiliyordu. Yine ateşli müzakerelerin cereyan ettiği bir celsede Ali Şükrü Bey’in kurşun sıkar gibi yaptığı tenkitlere Gazi Paşa cevap verirken; ayağa kalkıp itiraz eden Ali Şükrü Bey’in elinin beline gittiğini gören kürsüdeki Paşa: “Ne oluyor Ali Bey, beni mi vuracaksınız?” deyince Ali Şükrü Bey gür bir sesle: “Hayır Paşam hayır... Namluyu size doğrultmaktansa, kendime çeviririm” diye cevap verir. I. Cumhuriyet Meclisimiz o güne kadar yaşanmış Osmanlı Parlamento tecrübesine dayanıyordu. O günden bugüne 94 yıl geçti. Türkiye’nin bütün kurumları gibi TBMM de gelişti. Sayılan ve sevilen bir kurum oldu. Büyük talihsizliğimiz AKP iktidarı olmuştur. Devleti temel felsefesinden koparıp kendi zihniyetlerine göre şekillendirmek isteyenler bütün kurum ve kurallarla oynamışlar, devleti ayakta tutan yivleri yalama etmişlerdir. Her vesileyle ifade ettiğim gibi Cumhuriyetimiz, Trablus, Balkan, I.Cihan Harbi ve İstiklal Harbi’nin kan ve barut kokuları arasında, örs ve çekiç darbeleriyle dövülerek çelikleşmiş bir kadronun eseridir. Bu kadro en az Prusyalı subaylar kadar iyi yetişmişti. Sivil ve askeri kadrolar çağın bütün bilgilerine sahip olarak devlette görev almıştı. Cumhuriyet bizim insanımızı yetiştirecek ve onu laik, sosyal hukuk devleti ilkelerine sahip kültür malzemesiyle çağdaş medeniyetin üstüne çıkaracaktı. Genç arkadaşlarımız Atatürk döneminin kültür, ekonomi ve dış politikasını mutlaka araştırmalı ve okumalıdır. Devletimiz itibarlı, paramız güçlü (1dolar=80 kuruş), yargı teşkilatımız onurlu, silahlı kuvvetlerimiz kazandığı zaferleri kalıcı kılacak güce kavuşma gayretindeydi.
Cumhuriyetin devlet anlayışında kanun ve hukuk hâkimiyeti vardır. Devlet yalan söylemez. El Kaide’nin işlediği cinayetleri “hayır” diyerek inkâr etmek ve Suriye hükümetinin suçlu olduğunu ifade etmek Cumhuriyetin devlet ciddiyetine ve devlet adamı sorumluluğuna yakışmıyor. AGİT’te bulunan Büyükelçimiz Reyhanlı’daki bombalı saldırıların El Kaide tarafından yapıldığının kanıtlandığını açıklayarak gerçekleri dile getirmiştir.
Cumhuriyet için vatan coğrafyasının bütünlüğü her türlü değerin üstündedir. Cumhuriyeti kuranlar ve onların yolundan gitmeyi namus borcu bilenler için vatanın bir bölümünün PKK emellerine terk edilmesi “polise karakoldan, askere kışladan çıkma!” emrinin verilmesi ancak cinnet halinde olabilecek işlerdir. Nitekim PKK hakkındaki bütün pırıltılı demeçlere rağmen seçim bitti ve PKK harekete geçti. Ateş açıyor, adam kaçırıyor.
AKP iktidarıyla devlet ve millet hayatımıza “laubalilik” hâkim olmuştur. Devlet televizyonunun ekranındaki kılık kıyafet seviyesizliği, programlarındaki basitlik, fışkıran cehalet, bütün kurumlarda kuralların iktidar ağalarının keyfine göre düzenlenmesi, Meclis’te atılan yumruğun önünü açmıştır.
Bugün Başbakan polisin bir bölümüne düşmandır. Sürüyor, tayin ediyor, bir daha sürüyor, ama öfkesini alamıyor. Hafızalarınızı tazeleyin, aynı Başbakan bu polise Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üstünde yetki tanıyarak en üstün teknolojiyle üretilmiş silahları satın alma imkânını vermeyi planlıyor, adeta Silahlı Kuvvetler’den sonra ikinci bir silahlı gücü polisle elde etmeye çalışıyordu. Cumhuriyetin devlet geleneğinde bu projelere asla yer yoktur. Çok çileli bir mesleğin mensubu olan fedakâr polislerimiz bu iktidar döneminde “Fethullahçı olmak ölçüsüne göre önemli mevkilere getirildi. Sonra da mesleki ehliyet ve ciddiyet değerlendirmesi yapılmadan bu mensubiyet sebebiyle sürüldü, sürülüyorlar. İşin daha da acısı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin; Deniz, Hava, Kara ordularımızın birinci sınıf kumandanları bu polislerin bir kısmının hazırladıkları iddianame malzemeleriyle sözüm ona yargılandı ve mahkûm edildi. Bu iktidar onları mahkûm ederken sivil kadroları da asla ihmal etmedi. Siyaset ve ilim adamları, yazarlar, araştırmacılar da bu tufandan nasiplerini aldılar. Bu zulmün hesabını kim verecek?
Sayın Kılıçdaroğlu’na inen yumruk aslında bu dönemin ciddiyetsiz, hukuksuz devlet siyasetinin başına inmiştir. İşe Meclis’ten başlayarak, ciddiyeti ve sorumluluğu hâkim kılmalıyız. Partilerin grup toplantıları miting değildir. Onlara sadece ve yalnız milletvekilleri girer. Grup toplantısı yapılırken kulisler tamamen boşaltılır. Meclise ceketli ve kravatlı girilir. Unutmayalım muhteşem bir imparatorluk kuran Cengiz Han ne diyor: “Bir çivi bir nalı düşürür, bir nal bir atı düşürür, bir at düşerse bir yiğit düşer, bir yiğit düşerse bir ordu bozulur”. Devlet hayatında en küçük ihmal bütüne zarar verir. Halimizi, “tarih şuuru”nun merhametsiz tarağıyla tarayalım.