Yine, 'nefsim' diyor!
Ne demek, “Menderes de sakindi, onu ipe götürdünüz!” demek?
Yani siz şimdi sâkin olsanız işin ucunda ipe gitme tehlikesi mi var? Öfkeniz milleti ikiye bölüyor, Türkiye ortadan çatlıyor, kardeş kardeşe düşman oluyor, siz, bir vehme kapılmış, “Ben ipe gitmeyeyim de millet ne olursa olsun” diyorsunuz; öyle mi?
Zâten itiraf ettiniz, “Öfke de bir hitabet sanatıdır” dediniz. Siz bu kutuplaşmayı taammüden yapıyorsunuz. Avrupa için Türk nasıl “öteki” ise ve Avrupa nasıl işte bu “öteki Türk” sayesinde birlik ve beraberliğine kavuşmuş, milli devletler kurmuş, Avrupa Birliği’nin tesis etmiş ise size de bir “öteki” sürekli lazım ki bunca kötü icraatlarınıza rağmen sizi destekleyen kitle çözülmesin... Hesap bu. Ve bu hesap hep tutuyor..
Sürekli ve kesintisiz tahrik... İcraatınızdan rahatsızlık duyanları sürekli aşağılama... Kazlıçeşme’de konuşurken, “Gezi Parkı eylemcilerinin arasında iyi niyetli kardeşlerimiz de var” dediniz, biz de, “Oh be” dedik, “Galiba ortalığı yatıştıracak!” Ne gezer, ardından öyle bir çam devirdiniz ki, altında kalmadık şey kalmadı. O “İyi niyetli” dediğiniz göstericileri, “Amma kişi arkadaşının dini üzeredir” diye yine “ötekiler safına” itiverdiniz. Herkes sizin yaptığınız gibi yapsa ve size aynı üslupla cevap verse, meselâ, “Haklısınız, kişi arkadaşının dini üzeredir. Sizin de arkadaşınız, sesini özlediğiniz Obama olduğuna göre demek ki siz de Obama’nın dini üzeresiniz” dese, hoşunuza gider mi?
Ahret endişesi güçlü olan bir siyasetçi hadisleri, âyetleri oy için bu kadar araç haline getirir mi? Tüccara bile malını satarken böyle davranması yasaklanmıştır. Neticede tüccarın muhatabı bir kişidir. Siyasetçi malını yani icraat ve hedeflerini satarken Allah’ın ayet ve Peygamber’in hadislerini servis tabağı gibi kullanırsa, bu onun yanına kâr kalır mı? Bütün konuşmalarınızı gözden geçirin. Yaptığınız sürekli bundan ibret.
Sağduyu sahipleri size “Yağmur olun” diyor, siz ısrarla, “Toprak böcek dolu, ben dolu olacağım” inadındasınız. Böcekler ölüyor amma ekinler telef oluyor, ot çimen bitmiyor. İşin acı veren tarafı, gücünüzün yettiğine bu afranız tafranız. Gücünden çekindikleriniz karşısında bir saygı, bir üslup efendisisiniz ki, şaşmamak elde değil. “Süpürülmeyi” sindirmeniz bu örneklerden biri. Son ABD gezisi sırasında, bir gazetecinin, “Fethullah Gülen’le görüşecek misiniz?” sorusuna verdiğiniz cevap hâlâ kulaklarımda:
“-Gökten ne yağdı da yer kabul etmedi?”
“Gök” kim Sayın Erdoğan?
“Yer” kim?
Siz ki bir yandan, “Muhalefet hep laf üretiyor, söyleyin Allah aşkına onlardan bir çözüm önerisi işittiniz mi?” der, diğer yandan muhalefet, “Bir çözüm önerim var, görüşelim” dediğinde, “Kimsenin aklına ihtiyacımız yok” cevabını verirsiniz...
PKK’yla görüşür, “PKK ile görüşüyormuşsun” diyenlere, “Alçak, şerefsiz, müfteri” diye etmedik hakaret bırakmaz, bir zaman gelir, bu sefer de, gayet rahat bir şekilde, “Görüştük tabii” diyebiliyorsunuz. Bunu herkes yapamaz ki...
Yâni her hasta bugün ne canım çekiyorsa onu yerim, perhize dikkat etmem diyemez. Bazı siyasetçiler de böyledir. Onların da perhizi vardır, her aklına geleni o gün işime öyle geliyor diye öyle diyemez.
Kimse sizden herkese benzemenizi istemiyor. Amma siz de lütfen herkesi kendinize benzetme inadından vazgeçin.
Öyle olduğu içindir ki ortalıkta bir “diktatör” lafıdır dolaşıp gidiyor...