Yılmaz Ailesi'nin büyük acısı
Yaradan değil dostuma, düşmanıma bile evlat acısı vermesin. Elbette, insanoğlu yaratılmış olmanın cilvesi ile her şeye tahammül ediyor. Zaman her türlü acının örtüsü oluyor. Atalarımız; "Gökten ne yağmış da yer götürmemiş" demişler.
Berna Hanım'ın bir anne olarak yüreğinin nasıl ateş dolu olduğunu yaşıyorum. Mesut Bey'in soğukkanlı görünme gayretine rağmen nasıl bir yıkım ve yakıcı bir acı içinde kavrulduğunu tahmin edebiliyorum.
Bu dünyada ölüm kadar az düşünülen fakat ölüm kadar çok düşündüren bir olay yoktur. Yılmaz soyadını taşıyanlar bu genç adamın hiç beklenmeyen vefatıyla kaç düşünce parçasına bölündüler.
Turgut Bey cumhurbaşkanı seçildikten sonra Anavatan Partisi'ne değerli arkadaşlarımın ısrarlı daveti ile girdim. 13 yılı aşkın bir süre ANAP'da Genel İdare Kurulu üyesi, Genel Başkan Başkan Yardımcısı olarak görev yaptım. Mesut Bey'i yakından tanıma imkanı buldum. Annesi Güzide Hanımefendi'yi çok daha önceleri tanımıştım. Fevkalade zarif bir şahsiyetti. Kocası ile birlikte Ankara'ya gelmişlerdi. Babamın vefatını duyunca evimize başsağlığı ziyaretine geldiler. (1972)
Yıllar sonra ANAP kurulmuş Mesut Bey İstanbul Milletvekili seçilmişti. Seçimler sonrası kurulan kabinede Devlet Bakanı oldu. Çok az ve çok düşünerek konuşan bu özelliğini dikkatle koruyan bir kimliği vardı. Duygularını açığa vurmamaya çok dikkat eder, hisleri yüz ifadesine yansımazdı. Bu çerçevenin dışına çıktığını 14 yılda belki on kere gördüm. Gerçek şahsiyeti sevimli, sıcak, anlayışlı ve esprili idi.
Bir milletvekili arkadaşımız iri kareli spor bir ceketle kürsüye çıkmıştı. Mesut Bey, kulağıma eğilerek "Bu ceketin çok şık dedim o zamandan beri arkadaşımızın üniforması oldu" dedi.
Başkanlık ettiği toplantılarda sabırla bütün konuşmaları dinler, sonunda değerlendirmesini yapardı.
Cumhuriyetin felsefesine, temel değerlerine, Atatürk'e, Atatürk'ün düşünce sistemine mutlak bağlıydı. Cumhuriyetin temel değerlerinden taviz verdiğini görmedim.
Milli Eğitim Bakanımız, benim de DPT'deki yıllarımdan değerli arkadaşım, kardeşim Avni Akyol'un cenazesini Ankara'dan Bolu'ya götürdüğümüz gün Kabristanda adeta yanan bir sesle; "Agah Bey, Avni Bey'in ölümü bana çok ağır geldi" demişti.
ANAP Ankara Milletvekili iken annemi kaybettim. Mesut Bey üç kat merdivenleri çıkarak taziye ziyaretine geldi. Bu ziyaret sırasında Osman Bölükbaşı ile tanıştılar, konuştular. Rahmetli Bölükbaşı da o ilk gün beni yalnız bırakmamıştı. Bölükbaşı konuştukça salonu dolduran kederli hava dağıldı, hatta gülmeye başladık. Annemin cenaze merasiminde akraba ve dostlarımızla birlikte başta Başbakan Sayın Mesut Yılmaz olmak üzere Bakan, Milletvekili, bürokrat, üniversitelerden, iş aleminden, sendikalardan arkadaşlar bizi yalnız bırakmadılar. Başbakan Mesut Yılmaz, Karşıyaka Kabristanı'nda da açık mezarın başında bir saatten fazla ayakta bekleyerek hazır bulundu. Bu dost tavrını hiç unutmadım.
Berna Hanım, Mesut Bey'in aksine daima mütebessim ve sevecen bir şahsiyete sahipti. Hayatını Mesut Yılmaz'ın başarısına odaklamıştı. Ne zaman konutta karşılaşsam Berna Hanım yüzünden eksik etmediği tebessümle karşılardı.
Oğulları, sosyal faaliyetlerinden kalan zamanı dolduruyordu. Her iki oğlu da sakin, efendi çok sevimli çocuklardı.
Maalesef ölüm karşısında elden bir şey gelmiyor. Berna Hanım ve Mesut Bey başta olmak üzere Yılmaz Ailesi'nin acısını yürekten paylaşıyor, sevgili oğulları Yavuz'a Allah'tan rahmet, onlara sabır diliyorum.
Bu vesileyle her gün yüreklerimizi yakan, gök ekin gibi toprağa düşmüş şehitlerimize de rahmet, aziz annelerine sabırlar niyâz ediyorum.