Yeni Türkiye ve Demokrasi
Türkiye’de bütün televizyon yayınlarının takriben % 55’i doğrudan iktidar tarafından denetlenmekte ve yönlendirilmektedir. Gazetelerin % 58’inin AKP tarafından şekillendirildiği görülmektedir. Bu medyanın büyük bölümü Türk halkının AKP yandaşlarına aktarılan paraları ile inşa edilmiştir. AKP’ye ayrıca zaman zaman destek veren merkez medya bu orana dahil değildir. Birkaç gerçek muhalif televizyon kanalı ve gazete ise büyük baskılarla karşı karşıyadır. Türk halkı, gazeteler, televizyonlar ve AKP iktidarının sosyal uzantılarının yüz yüze propaganda aracılığı ile tek yönlü yanlış bilgilendirilmekte ve yanlış yönlendirilmektedir.
Bu büyük propaganda mekanizması, AKP’ye kavramların içini boşaltma ve yeniden istediği şekilde kavram inşa etme fırsatı veriyor. AKP’nin içini boşalttığı, anlamsızlaştırdığı ve çarpıttığı kavramların başında DEMOKRASI geliyor. AKP, sözde Türkiye’nin demokratikleştirilmesi adına Türkiye’yi her geçen gün biraz daha demokrasiden ve hukuk devletinden uzaklaştırıyor. Bu tespit, eskiden Türkiye’nin iyi bir demokrasi ile yönetilen mükemmel bir hukuk devleti olduğu anlamına gelmiyor.
Türkiye’de demokrasinin ve hukuk devletinin belirli sıkıntıları olduğu belirgindi. Ancak ülkemizde hiçbir parti 1950’den bu yana sistemli ve etkili bir şekilde demokrasiyi ve hukuk devletini tahrip etmemiştir. Başbakan Erdoğan’ın 1990’ların başında “demokrasi bizim için sadece bir araçtır” dediği hatırlanır ise, bu gelişmeler de şaşırtıcı değildir.
AKP hukuk devleti ve demokrasinin tasfiyesi sürecini sözde demokratik görünen ancak özde anti demokratik şekilde uygulanan referandum da dahil bir çok demokratik mekanizmanın içini boşaltarak uygulamaktadır. Örneğin referandum demokratik bir uygulamadır ancak şartlar katılan bütün taraflar için eşit olur ise. Oysa Türkiye’de referandumda devlet partisi AKP’nin il başkanlarına dönüştürülen valiler ve ilçe başkanı gibi çalışmaya zorlanan kaymakamlar, parti kasası gibi kullanılan sosyal güvenlik fonları ile muhalefet partileri karşı karşıya bırakılmıştır. Bütün bunlara muhalefetin propaganda sürecini başarılı yönetmemesi de eklenince % 42 “Hayır” şaşırtıcıdır. Yerel seçimler öncesinde Tunceli’de AKP’ye oy verilmesi karşılığında MHP, CHP ve bütün muhalefet partilerine oy veren seçmenlerin verdiği vergiler ile beyaz eşya dağıtılması anti demokratik bir diğer uygulama için sadece örnektir.
Demokrasiyi sadece bir araç olarak gören AKP’nin politik hedefi 201 seçimlerinden sonra yapılacak yeni anayasa ile Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Türk devleti olma kimliğine son vererek etnik merkezli federal bir başkanlık rejimine dönüştürmektir. Bu politik projenin iki hedefi vardır. Birinci hedef 1923’de kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni sona erdirmek ve Atatürk ve kadrosundan intikam almaktır. İkinci hedef ise A. Öcalan ile yapılan pazarlıkları bir sonuca ulaştırmaktır. Böylece Öcalan serbest kalacak, Güneydoğu Anadolu’da adı özerk kendisini federal olacak bir sistemin kurulması gerçekleşecektir. Demokrasi adına arkasına bir terör örgütünü almış küçük bir azınlık Türk halkının % 95’inden fazlasına iradesini dayatmış olacaktır. Bu iki hedefe ulaşıldığında Türkiye Cumhuriyeti’nin yerine isim babası CIA yöneticisi Graham Fuller olan “Yeni Türkiye” kurulmuş olacaktır.
Ondan sonra gelecek 10 yıllarda AKP zeminin desteklediği başkan adaylarının seçilmelerini sağlayacak bir hukuki, bürokratik, sosyal ve kültürel zeminin oluşturulması çalışmaları şimdiden başlamıştır. AKP bu yeni rejimde hegemon parti olacaktır. Yani diğer partilerin ve onların başkan adaylarının seçilme şansı olmayacak, hatta onlar uydu parti konumuna itileceklerdir. CHP’de bir psikolojik savaş manevrası olan kaset olayından sonra Kılıçdaroğu yönetiminde bilinçli veya bilinçsiz AKP’nin ideolojik uydusu olma süreci başlamıştır.
AKP, MHP’ye yönelik olarak sürdürdüğü psikolojik savaşta sözde “bağımsız ülkücüler” kullanılmaya çalışılmış, ancak istenen sonuç alınamamıştır. AKP’nin Yeni Türkiyesinin önündeki son engel MHP’dir. 12 Haziran 2011’de MHP’nin arkasında olmak İstiklal Harbi’nin arkasında olmaktır. 12 Haziran 2011’de MHP’nin arkasında olmak 12 Eylül öncesinde verilen büyük mücadelenin ve ülkücü şehitlerin arkasında olmak anlamını taşımaktadır. 12 Haziran 2011’de MHP’nin arkasında olmak Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Türk devleti olarak varlığını sürdürmesinin arkasında olmak demektir. Bütün bunlardan sonra hiçbir Türk vatandaşının, hiçbir Türk milliyetçisinin hiçbir kendisine ben ülkücüyüm diyenin “evet ama.. MHP’de şu eksikler var ’85.” diyerek, bahane bulmaya hakkı yoktur. MHP’ye yapılacak ne sert eleştiriler bile 12 Haziran 2011’de doğru yerde yani MHP’nin arkasında durmayanların çocuklarına ve torunlarına izah edebilecekleri bir duruş olmaz.
Bu yazıyı ve Ümit Özdağ’ın diğer yazılarını www.haberiniz.com ve www.21yyte.orgda okuyabilirsiniz.