Yeni "Çözüm Süreci" ve Andımız
"Andımız" özü itibarıyla Türk Milletinin Anadolu'da Malazgirt ile başlayıp Sakarya Meydan Muharebesiyle elde ettiği bir sonuçtur. Bu topraklar üzerindeki egemenliğin Türklere ait olduğunu gösterir.
Bu yüzden "Türk'üm" diye başlayan ant en çok tarih boyunca emperyalistlerin çocuklarını rahatsız etmiştir. Bu nedenle de "Çözüm" denilen yıkım sürecinde PKK ve ardındakilere "Türk'üm" diye başlayan ant kaldırılarak ciddi bir jest yapılmıştı. Daha da ilerisi "T.C." tabelalardan indirilmişti.
Sünnet oldu, Türk oldu!
Aslında "Türk" sözcüğünden tarih boyunca en fazla haçlı taifesi rahatsız olmuştur. Çünkü bir zamanlar Avrupa'da "Sünnet oldu, Türk oldu" kavramı vardı. Zira Batı, Türk olmakla Müslüman olmak arasında ciddi bir ilişki olduğunun daha o zaman farkındaydı. Türkler yalnız tuğlarını, askerlerini ve otağlarını değil İslam'ı da kendileriyle birlikte Avrupa'ya taşıyorlardı.
Neyse konuyu uzatmaya gerek yok burada cahile ya da haine ders vermek niyetimiz de yoktur.
Bazıları bizim baktığımız gibi dünyaya bakmıyor ve biz de onların baktığı gibi bakmıyoruz!
Bu da doğal bir durumdur. Zira bu ülke kurulurken bir yanda "Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" varken diğer tarafta da Sevr'ci Mondros'cu "İngiliz Muhibbileri Cemiyeti", "Wilson Prensipleri Cemiyeti" üyeleri vardı.
Bir taraf Kurtuluş Savaşı sırasında "ya istiklal ya ölüm" derken, diğer tarafta "İngiliz mandası" ya da "Amerikan mandası" taraftarlığını savunanlar vardı. Bugün bu topraklarda İngiliz/ABD Muhibbilerinin torunlarıyla Müdafaa-i Hukuk cemiyeti üyelerinin çocuklarının Andımız bağlamında karşı karşıya gelmesi çok da anlaşılmaz değildir.
Danıştay'ın, T.C. Anayasasını esas alarak "Türk'üm" diye başlayan andın yasaklanmasını iptaline, bölücülerin ve Türklük düşmanlarının siyasi kıyamet koparması anlaşılırdır. Ancak iktidarın ant konusunda bastığı dalı kesmesi ya da kestiği dala basması çok anlaşılır değildi.
İktidar oligarklarının fırsat bu fırsat deyip andımıza karşı PKK severlerden önce huruç harekâtına girişmeleri ilginçti. Yargıyı komplo kurmakla, vesayet kurumu olmakla, siyasete müdahale etmekle, suyu bulandırmakla suçladılar.
Yeni açılım!
İşin en ilginci Ömer Çelik'ten Abdulhamit Gül'e oradan Bekir Bozdağ'a uzanan iktidar elitlerinin bu tartışmaya balıklamasına dalmasıydı. Oysa orta yerde AK Parti iktidarını "devlet bekası"nı gerekçe göstererek kayıtsız şartsız destek veren mevcut MHP yönetimi vardı. Her şeye karşın "AND" ve "Türk'üm" kelimesi MHP'nin bugünkü esnek yönetimi için bile olmazsa olmazdı.
Devlet Bahçeli'nin, MHP'nin bölünmesi pahasını AK Parti iktidarını "devlet bekası" olarak ilan eden anlayış bir anda yerle yeksan oluverdi.
İşin üzerine siyasi tuzu ve biberi de AK Parti Genel Başkanı Erdoğan ekti ve şöyle dedi: "Senin Türkçülük yapma hakkın var ise o zaman benim Kürt vatandaşımın da Kürtçülük yapma hakkı doğar."
İşte burası sözün bittiği yerdir.
Aslında bu sözler yeni bir çözüm sürecinin şifrelerini vermektedir.
O halde demek ki benim Türk bayrağı taşıma hakkım varsa Kürt vatandaşlarının da Kürt bayrağı taşıma hakkı var! Öyle mi?
Bir defa Türkiye'de "Kürt vatandaşı" yoktur. Türkiye'de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı vardır.
Birisi de çıkıp; "Ben Türkçülüğü Malazgirt'te, Viyana'da, Kosova'da ve son olarak da Sakarya, Dumlupınar ve Kocatepe'de yaptım." "Türk'üm" demenin bedelini 93 Harbinde, Balkan Savaşında, Yemen'de, Sarıkamış'ta, Kocatepe'de ödedim. Türklük benim kimliğimdir" demedi, diyemedi.
Hık mık, kem kümü bir kenara bırakarak söyleyelim, AK Parti yine kulvar değiştiriyor. Bahçeli'ye olan ihtiyaç bitti. Şimdi AK Parti için yeni bir açılım zamanıdır. Seçimler öncesi reform ve demokratikleşme adı altında rafine edilmiş bir açılım başlarsa şaşırmayın!