Yeni Çar Putin mi?
“Süleyman Şah Türbesi bile...!” başlığı altında, geçtiğimiz Pazartesi yayınlanan yazımıza olumlu tepkilerin geldiğini ve sorun üzerinde biraz daha durmak zorunluluğu doğduğunu belirtmemiz gerekiyor.
Başlangıcında, “.../gerçekten de, ” hayallerde kalan Kırım “, Kerkük, Irak’ın Kuzeyi’nin yanı sıra Kıbrıs üzerindeki haklarımızı teker teker kaybederken, bu sefer Suriye’de bulunan, ” manevi “ değeri büyük son Türk toprağını da koruyamamak, içine düşülen acı durumun ” trajik “ bir fotoğrafı oluyor” satırlarının yer aldığı yazının ortalarına doğru ise, harflerin dizilişinde teknik hataların oluşması, belki de bir yanılgı doğurmuş bulunuyor.
Zaten, paragrafın önemi yeniden yazılımı öne çıkarıyor:
“.../Öte yandan, oluşan anormal seçim atmosferinin etkisi altında akıllara iktidarın başka girişimleri de geliyor.
Türkiye’nin Süleyman Şah Türbesi’ni, bir zamanlar desteklediği öne sürülen örgütün bir kolu olan ” Irak Şam İslam Devleti “nden kurtarmak gerekçesiyle Suriye topraklarına girmesi ve böylelikle savaş ortamına gelinmesi düşüncesi bile endişe arz ediyor.”
Bu görüşümüzün, birkaç gün sonra özellikle CHP lideri Kılıçdaroğlu tarafından dillendirilmesi ve Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın imalı açıklaması durumun vahametini gösteriyor.
Yazının kaleme alındığı tarihe kadar, her hangi bir girişimin yapılmamış olması, yüreklere su serpiyor.
Zira, Süleyman Şah Türbesi’ne yönelik her hangi bir tehdidi ve saldırıyı durdurmak için “askeri güç” kullanmaya gerek bulunmuyor.
Eli silahlı ve kanlı da olsa, güruha sert “uyarı” bile yetiyor.
Ne var ki, etrafımızı çevreleyen denizlerin ısınıyor olması, her türlü önlemin alınmasını öne getiriyor.
Unutulmamalıdır ki, Karadeniz ile Akdeniz birbirini hem tamamlıyor, hem de tehdit ediyor.
Gerçekten de, Karadeniz ve Akdeniz’in gün geçtikçe ısınması komşu ülkelerin yanı sıra belki de en çok Türkiye’yi daha yakından ilgilendiriyor.
Öteden beri yazdığımız ve savunduğumuz hususları çok yakından ilgilendirdiği ve mevcut “kritik” duruma ışık tuttuğundan ötürü, Gözlem’de yer alan Orhan Ayber’in “Karadeniz suları ısınırken” yazısından, bazı satırları sütunlarımıza almamız icap ediyor;
“.../-Ne Irak, Suriye, Libya ve Mısır’daki yanlış siyasetimiz sonucu ekonomimizin milyarlarca dolarlık kaybı.
- Ne Kıbrıs’ı adım adım kaybetmemiz.
- Ne kahraman denizcilerimizin kumpasla hapsedilmesi.
- Ne de Suriye’deki teröristlere yardım ettiğimiz iddiaları ile kaybedilen itibarımız.
- Ne de seçimlerden sonra Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da özerklik ilanı ve bölünme riski.
- Ne de iklim değişikliği, kuraklık sonucu tarım üretimindeki kayıplar.
Hiçbiri ülkenin insanlarını ilgilendirmiyordu. Varsa yoksa yerel seçimler.”
Orhan Ayber yazısının sonlarına doğru, şunlara da değiniyor:
“Aslında küresel güçlerin çatışmasının Pasifik Bölgesi’nde ve Doğu Akdeniz’de olacağı tahmin ediliyordu.
Fakat İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği (Yalta Konferansı) Kırım’da küresel savaşın çanları çalıyor.
Şimdi en kritik ülke ise Türkiye.
Siyasi ve askeri varlığı Batı’ya, ekonomisi ise Rusya ve İran’a bağımlı olan ülkemiz için çok zor bir sürece girdik.
Ne Rusya Kırım’dan geri adım atabilir, ne de ABD ve AB, Ukrayna’dan.
Karadeniz’deki gerilim Doğu Akdeniz’deki gerilimi de tetikleyebilir.”
Bu arada, coğrafyamızda yeni bir Çar’ın doğmakta olduğu da hissediliyor.
“Yeni Çar Putin” , sözde hür dünyanın bütün uyarılarına ve tehditlerine rağmen, “Şah’ı mat” etmek istiyor.
Gerçi, satrançta kimin önce mat olacağı önceleri pek anlaşılamıyorsa da, Putin piyonları bir bir deviriyor.
İnsanın en çok gücüne giden de, gezegenimizde ve bölgemizde bunca oyunlar tezgâhlanırken, “sıfır” ufuklu bir hariciye nazırının, sık sık buğulanan gözlüklerinin camlarını bile “usulca” silecek pozisyon ve mekân bulamayışı oluyor.
Kısacası, sancılı bir seçimin atmosferindeki Türkiye’nin özellikle dış politikada çok dikkatli olması ve bahanelerden kaçınması bekleniyor.