Yeni anayasa ve cumhurbaşkanlığı seçimi
Uzun bir süredir Anayasa Uzlaşma Komisyonu, yeni anayasa yazımı için çalışmalarını sürdürmektedir. Ancak yeni anayasanın bu komisyon tarafından TBMM’ye sunulabilecek şekle getirilmesinin mümkün olamayacağı, başlangıçtan itibaren bilinen bir gerçektir. Uzlaşabilindiği kadarıyla yazılması, kalanının iktidara bırakılması, iktidar tarafından belirlenmiş son haliyle TBMM’ye getirilerek oylanması, sayı üstünlüğüyle kabulü ve sonrasında referanduma sunulması da beklenen bir durumdur.
1982 yılında halkın çok büyük bir çoğunluğu ile kabul gören anayasa, geçen 30 yıl içinde, bir kısmı şartların değişmesi sonucu ihtiyaçtan kaynaklanan, bir kısmı da siyasi ve ideolojik maksatlı olan, oldukça fazla değişikliğe uğramıştır. Bu değişikliklerin birçoğu, anayasanın genel anlamı, bütünlüğü ve bağlantıları düşünülmeden yapıldığından, onun insicamının bozulmasına neden olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini dikkate alan, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı, bütünlüğü ve güvenliğini gözeten, Türk Milleti’nin hassasiyetlerini göz önünde bulunduran, laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti anlayışıyla, anayasanın bozulan insicamını yeniden sağlayacak, ihtiyaç duyulan diğer konuları da kapsayacak şekilde ve iyi niyetle bir anayasa yazılması, kabul görecek bir yaklaşımdır. Ancak bu düşüncede olmayanlar, bölücüler, cumhuriyetin ilkelerini benimseyemeyenler ve 90 yıllık parlamenter sistemi değişik anlayışlarla kendilerine sorun edenler, anayasanın yeniden yazılmasını fırsat bilerek, düşüncelerini sınırsız bir şekilde ortaya koymaktadırlar. Bu durum yazılımı zorlaştırmakta, oldubittilere de yol açmaktadır.
Ortaya çıkan sakıncaları gidermek maksadıyla, ayrıca yeni bir anayasa yazılmasını gerektirecek şartların da bulunmaması nedeniyle, yeni anayasa yerine, yukarıdaki esaslar çerçevesinde insicamı sağlayacak düzenlemeleri içerecek geniş kapsamlı bir anayasa değişikliği yapılmasının ve esas parlamenter sistemin gereklerini sağlayacak düzenlemelere gidilmesinin, daha gerçekçi ve faydalı olacağı değerlendirilmektedir.
Mevcut anayasanın bozulan insicamı içinde, o zaman ortaya çıkan tepkinin sonucunda biraz da emrivaki olarak, cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi de bulunmaktadır. Bu düzenlemeyle parlamenter sistemden uzaklaşılmıştır. Parlamenter sistemde asıl olan cumhurbaşkanının parlamento tarafından seçilmesidir.
Mevcut anayasada cumhurbaşkanının yetkilerinin, parlamenter sistem içinde sakıncalar yarattığı bilinmektedir. Hal böyleyken bir de halk tarafından doğrudan seçilerek halktan meşruiyet almış bir cumhurbaşkanının, elde edeceği güçten dolayı geleceği konum, daha fazla sıkıntılar yaratabilecektir. Parlamenter sistem içinde iki başlı bir yönetim oluşacak, sistem zorlanacaktır. Ortaya çıkması öngörülen bu durum, başkanlık, yarı başkanlık ve partili cumhurbaşkanı arayışlarını beraberinde getirmiştir.
Bir taraftan yeni anayasa yapılmasının zorluğu, diğer taraftan da cumhurbaşkanlığı seçimindeki yeni düzenlemenin parlamenter sistemi değiştirmeyi gerektirmesi, konunun yeniden değerlendirilmesine ihtiyaç yaratmıştır.
Esas sorun sistemde değil, anayasanın kişisel, siyasi, ideolojik ve diğer nedenlerle insicamının bozulmasından ve bunu fırsat bilenlerin, onun yeniden yazılmasını zorlamasından kaynaklanmaktadır.
1982 Anayasasında Cumhurbaşkanı, parlamenter sistemin gereği olarak TBMM tarafından seçilmektedir. Seçildikten sonra, varsa partisiyle ilişiği kesilerek ve TBMM üyeliği sona erdirilerek partiler üstü ve tarafsız bir konuma gelmektedir. Bu statü, cumhurun tümün temsilcisi ve başı olmasını sağlayan çok önemli bir özelliktir. Cumhurbaşkanı yasama ile yürütmenin ahengini sağlamalı, temsil ve gözetim görevi yapmalıdır.
1982 Anayasasına göre görev süresinin 7 yıl olması ve ikinci defa seçilememesi, onun siyasi beklenti içine girmesini engellemekte, tarafsızlığını korumasına imkân yaratmakta, dolayısıyla parlamenter sistemin gereklerini hakkıyla yerine getirmesini sağlamaktadır.
Parlamenter sistemin devam etmesi ve Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi halinde, sistemin sadece adı kalacak, Cumhurbaşkanı tarafsızlığını kaybedecek, beklenti içine girdiği siyasi partiyle yakınlaşacak, meşruiyet çatışması olacak, sistem karmakarışık bir hale gelecektir.
Yeni bir anayasa ile yeni bir sistemin oluşturulmasının oldukça uzak bir ihtimal olması, Türkiye’nin yapısına uygun en iyi sistemin gerçek parlamenter sistem olması ve bunu bozacak uygulamaların sıkıntılar yaratması daima göz önünde tutulmalıdır. Başkanlık sisteminin, kurucu lider olarak en güçlü durumda olan Atatürk döneminde dahi uygulanmamış olmasından ders çıkarılması gerekmektedir.
Bu şekilde sistemde zorlamalar yapılması yerine, mevcut anayasada yeniden değişiklik yapılarak Cumhurbaşkanı’nın TBMM tarafından seçilmesine geri dönülmesinin, ancak Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinin de parlamenter sistemle uyumlu hale getirilmesinin daha uygun olacağı değerlendirilmektedir.