Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Yanlıştan dönmek de bir erdemdir

1924 Anayasası, Kurtuluş Savaşı’nı takiben kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anayasasıdır. Bu anayasa, güvenliğin ve istikrarın sağlanmasını, ülkenin kurumlarının yapılandırılmasını, bu kurumların işlerliğinin hayata geçirilmesini, iç çekişmelere fırsat verilmeyerek siyasi, hukuki, eğitim ve sosyal alanlarda devrimler gerçekleştirilmesini, kalkınma hamlelerinin başlatılmasını ve devletin varlığını ispat ve devamını esas aldığından doğal olarak oldukça otoriter bir yapıda oluşturulmuştur. Çok partili sisteme geçildikten belirli bir süre sonra iktidara gelen siyasi partinin, anayasadaki yetkileri, iktidarını devam ettirebilmek maksadıyla diktatörlüğe yönelen bir şekilde kullanması sonucunda 27 Mayıs 1960 hareketi gerçekleşmiştir. Bunu takiben 1961 yılında yeni bir anayasa hazırlanmış ve yine halk oylamasıyla kabul görmüştür. Bu yeni anayasada esas olarak, geçmişteki durumların bir daha yaşanmaması için demokrasi ve özgürlükler esas alınmıştır. Ancak bu sefer de özgürlükler, dünyada meydana gelen değişimlerin de etkisiyle, bir kaos ortamının oluşmasına, devletin işlemez hale gelmesine sebep olduğundan 1980 askeri müdahalesiyle karşı karşıya kalınmıştır. Müteakiben ülkenin yeniden bu duruma düşmesini önleyecek tedbirleri de içeren yeni bir anayasa hazırlanmış ve 1982 yılında yapılan referandumda %92 oyla kabul edilmiştir.***1982 Anayasası, aradan geçen zaman içinde birçok değişikliğe uğramıştır. Bu değişikliklerin bir kısmı, gelişen duruma ve zamana göre ortaya çıkan ihtiyaçlardan kaynaklanan zaruri değişikliklerdir. Bir kısmı ise siyasi ve ideolojik düşüncelerle hazırlanan ve yapılan propagandaların da etkisiyle halk tarafından kabul gören değişikliklerdir. Fakat ne olursa olsun, yapılan bütün değişiklikler, anayasanın 175. maddesine uygun olarak yapılmış olup hukukidir ve yasaldır. Ancak değişiklikler o kadar çok ve bazen de özensiz bir şekilde yapılmıştır ki bu durum, mevcut anayasanın insicamını ve uyumunu tartışmalı hale getirmiştir.Bunların içinde özensiz bir şekilde yapılan bir değişiklik de cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesidir. Parlamenter sisteme uymayan bu tercihin, yönetimde iki başlı bir durum yaratacağı ve bunun da sıkıntılar getireceği tartışılmaktadır. Seçim öncesi propaganda sürecinde, cumhurbaşkanı adaylarının siyasi vaatlerde bulunması ve seçilmesini bazı siyasi partilere dayandırması kaçınılmaz olacaktır. Ayrıca iki defa seçilebilmek için kendisini destekleyen veya destekleyecek siyasi partiyle yakınlık kurması da mümkün olabilecektir. Bu durum hem cumhurbaşkanının tarafsızlığına gölge düşürecek, hem de yönetimde hoşnutsuzluklar ortaya çıkarabilecektir. Diğer bir konu da yeni anayasa çalışmalarıdır. 2012 yılı sonunda tamamlanması ön görülen, ancak bugüne kadar yeterli sonuç alınamayan çalışmalar için yeni bir sürecin başlaması gündemdedir. Yeni süreçte de, mevcut 4 siyasi partinin uzlaşma sağlaması oldukça zor görünmektedir. Görüşmelerden bir partinin çekilmesi halinde kalan 3 partiyle, bir partinin daha çekilmesi durumunda kalan 2 partiyle görüşmelerin devam edeceğinin açıklanması ve zaman baskısı yaratılması, iktidar partisinin gerektiğinde yeni anayasayı tek başına yapabileceğinin bir işareti olarak algılanmaktadır. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin yaratacağı sakıncayı, başkanlık sistemini veya benzerini getirmekle çözümleneceğini düşünmek de bir yanlışı bir başka yanlışla düzeltme teşebbüsü olarak anlaşılmaktadır.Bu şekilde hazırlanmış bir anayasanın, oy çokluğuna dayanarak Meclis’ten geçmesi ve yapılacak propagandayla referandumda kabul ettirilmesi de mümkündür. Ancak böyle bir anayasanın, ülkenin değil, belirli bir siyasi partinin anayasası olması durumunu beraberinde getireceği, sürekli bir tartışma konusu olacağı ve huzursuzluk yaratacağı dikkate alınmalıdır.***Yeni anayasada uzlaşma sağlanamayan esas konu, anayasanın ilk 4 maddesinin değiştirilmesi veya değiştirilmese dahi içeriğinin bu maddelerin ruhuna aykırı olması endişesinden kaynaklanmaktadır. Kuvvetler ayrılığı prensibinden ödünler verilmesi söz konusudur. Ayrıca laikliği, demokrasiyi ve bölünmez bütünlüğü sıkıntıya sokabilecek hususlara yer verilmesi veya bunları sağlayacak esaslara yer verilmemesi endişesi de bulunmaktadır. Diğer taraftan 1982 Anayasasında her zamankinden çok daha fazla önem verilen “Türk” kimlik ve ifadelerinin erozyona uğratılması, Atatürk ilke ve devrimlerinin ideolojik sebeplerle devre dışı bırakılması düşünceleri de uzlaşmada sıkıntı yaratmaktadır. Uzlaşmada karşılıklı fedakârlık yapılması talep edilmektedir. Fedakârlığın yukarıda ifade edilen değerlerden ve ulus devlet anlayışından yapılacağı dikkate alındığında, bu yönde hareket eden siyasi partilerin vebal altında kalması da kaçınılmazdır.İnatlaşmadan vazgeçip, özellikle bir tepki olarak düşünmeden ortaya atılarak kabul edilen, ancak parlamenter sisteme uymayan cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinden vazgeçilerek, yeniden, parlamenter sisteme uygun olan TBMM tarafından seçilmesinin sağlanması gerekli görülmektedir. Yeni anayasa yerine, ihtiyaçtan kaynaklanan ve mevcut anayasada insicamı sağlayacak değişikliklerin bir bütün halinde ele alınmasının uygun ve gerekli olduğu değerlendirilmektedir. Bu konuda sağlanacak mutabakat, beyhude çabaları sona erdirecek, mevcut gerginlikleri giderecek ve gündemi de gereksiz yere meşgul etmeyecektir. Sağduyuyla hareket ederek yanlışlardan dönmek de bir erdemdir.

Yazarın Diğer Yazıları