Yanlışlığa düşmeyelim
Daha önceki iki yazımda “Barzani hamlelerine dikkat” ve “Barzani’yle tehlikeli oyunlar” başlıklarıyla gelişmelere dikkat çekmiş ve fırsatların değerlendirilerek adım adım bağımsız bir Kürt devletine doğru gidildiğini anlatmaya çalışmıştım.
Barzani yönetimi, Merkezi hükümetle gerginlik yaşamakta ve bu gerginliği daha da derinleştirerek bağımsızlık yolunda bir fırsat olarak değerlendirmek istemektedir. Bunu, Şii hükümetin yönetimi paylaşma konusunda eylül ayına kadar karar alamaması durumunda Kürtlerin Bağdat’tan ayrılmak için referandum düzenleyeceğini söyleyerek iyice açığa vurmuştur.
***
Barzani, bağımsızlığa giden yolda egemenliğini pekiştirebilmek için PKK’nın bölgesindeki etkinliğinin sonlanmasını arzu etmektedir. Ancak bunun için, davaya ihanet etmeme adına, silahlı bir mücadeleye girmeyeceğini de açıkça beyan etmektedir. ABD’nin de talimatına uyarak, PKK’nın kendi açısından görevini tamamladığı düşüncesiyle, Türkiye tarafından etkisizleştirilmesi teşebbüslerine sessiz kalacağı değerlendirilmektedir. Bu duruma, ABD ve ardından Türkiye’ye yapmış olduğu ziyaretlerdeki görüşmeler sonucunda ulaştığı anlaşılmaktadır.
Barzani’nin ABD ve Türkiye’deki görüşmelerini takiben her iki ülke de, Irak’ın bütünlüğünden yana olduğunu açıklamışlardır. Ancak Barzani’nin, Türkiye’nin PKK sorunundan kurtulmasında olumlu tavır takınması veya en azından olumsuz bir davranış içine girmemesi halinde ödüllendirilebileceği beklentisinde olduğu düşünülmektedir. Böyle bir yaklaşımın hoşgörüyle karşılanacağını ve bağımsızlık için elini güçlendireceğini ümit ettiği söylenebilir. Bunu, davranışlarından ve özellikle uzlaşama olmadığı taktirde bağımsızlık için referanduma gideceği açıklamasından anlamak mümkündür.
Irak medyası da, Barzani’nin açıklamalarının, ABD ve Türkiye ziyaretlerinden sonra gelmesine dikkat çekmekte ve bunun her iki ülkeden gelen yeşil ışıklar doğrultusunda gerçekleştiğini iddia etmektedir. Barzani ayrıca Şii hükümetle çekişme yaşayan Sünnilerin kendi özerk bölgelerini kurma hayallerini bütün kalbiyle desteklediği söylemiyle de beklentilerine ortak aradığı değerlendirilmektedir.
***
Esas itibariyle Kürlerin tarih boyunca kendi inisiyatifleriyle bir devlet kuramadıkları, devlet kurma faaliyetlerini, daima içinde yaşadıkları ülkelerin yabancılar tarafından işgalinde kendi devletlerine ihanet edip, işgalcilerle işbirliği yaparak onların desteği ile yürüttükleri ve bunların da ya başarısız olduğu, ya da kalıcı olmadığı bilinmektedir. Durum yine aynıdır.
Barzani’nin bağımsızlık ilan etmesi halinde, sınırlarını genişletemediği, denize çıkış sağlayamadığı, etkili ve sürekli ABD’den ve Türkiye’den destek alamadığı taktirde bu devletin kalıcı olamayacağı aşikardır. Ancak böyle bir girişimin uluslararası ortamda, bölgede ve özellikle Türkiye’nin iç siyasetinde çalkantılar yaratacağı beklenmelidir.
Neticede büyük Kürdistan hayali hep mevcuttur. Ancak iç siyasette, bölücü düşünceyi benimseyen siyasi partinin, bölücü başının telkinleriyle Irak’ta bağımsız bir Kürt devletine mesafeli olduğu, bunun sebebinin de bölücü başının Barzani’yle rekabet içinde olmasından kaynaklandığı söylenebilir. Liderlik konusunda bir çekişme yaşandığı, ancak şimdilik davaya zarar vermemek için bunun üstünün örtülü tutulduğu düşülmektedir.
***
Irak’ın kuzeyinde oluşacak bağımsız bir Kürt devletinin, iç dinamikler ve büyük Kürdistan’ın çekirdeğini teşkil etmesi açısından Türkiye’nin güvenliğine tehdit olduğu, hatta bunun Türkiye tarafından bir kırmızı çizgi olarak görüldüğü bilinmektedir. Bu nedenle Barzani’yle olan ilişkiler bir kere daha gözden geçirilmeli, ABD’nin düşünce ve telkinleri de yeniden değerlendirilmeli, bu konuda bir yanılgı içine girilmemelidir.
PKK askeri alanda mutlak yenilgiye uğratılmalı, onun doğrudan veya dolaylı bir taviz vasıtası ve pazarlık unsuru olarak nitelendirilmesi önlenmelidir.
Yeni anayasa çalışmalarında öne sürülen Türk, Türk Milleti, ulus devlet, üniter devlet, laik devlet, hatta başkent ve bayrak konularındaki olumsuz düşüncelerin önüne geçilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bütünlüğünün sorgulanmasına müsaade edilmemeli, Türk kimliğinden taviz verilmemelidir.
Yukarıdaki konular bir bütün olarak görülmeli, yanlışlıklardan kaçınılmalıdır. Yanlışlık yapanların tarih önünde sorumlu olacakları bilinmelidir. Türk Milleti de uyanık olmalı, gündem değişikliklerine aldanmamalı, yanlışlık yapılmasına müsaade etmemeli, siyasi duygusallıklarla olanları görmemezlikten gelme hatasına da düşmemelidir.