Yanlış ve tehlikeli yaklaşım
Yönetimdeki yetkililerin yakın bir zamana kadar, hatta halen “terörle bir yere varılamaz” ve terör örgütü muhatap alınamaz açıklamaları gündemdeki yerini korurken, terör örgütüyle ve İmralı’yla görüşülebileceğinin açıklanması bir taraftan çelişki olarak görülürken, diğer taraftan da tehlikeli olarak nitelendirilmektedir.
Bunun hiçbir yoruma ihtiyaç duyulmadan açık anlamı, terör örgütünün üstesinden gelinemediği, daha fazla zarar vermesini önlemek için onunla müzakere edilmesinin uygun görüldüğü, karşılıklı olarak isteklerin ortaya konarak bir anlaşmaya varılmasının tercih konusu olduğudur.
***
Terör örgütü ve İmralı’nın ve bölücü siyaset yapanların nihai hedefinin bölgede, “bağımsız” , “federatif”,“özerk” veya “demokratik özerk” gibi çeşitli yapılarda Kürt organizasyonları oluşturmak, bu organizasyonları entegre etmek ve müteakiben de “Birleşik Kürdistan” ı hayata geçirmek olduğu hala anlaşılamamışsa, bunda ya bir yanlışlık ya da başka bir şey var demektir.
Çevremize baktığımızda, Irak’ta böyle bir organizasyonun tam olarak gerçekleştiği, dış destekle de güçlendiği, hatta ayrı bir devlet gibi işlem gördüğü aşikârdır. Suriye’deki karışıklıktan istifadeyle kuzeyde ayrı bir Kürt yapılanmasına gidilmekte olduğu görülmektedir. İran’da şimdilik baskı altında tutulan Kürt’lerin, ABD başkanlık seçimlerinden sonra İran’a yapılabilecek olası bir müdahalede, Suriye’dekine benzer bir organizasyona geçebilecekleri veya geçirilebileceği düşünülmektedir.
Son zamanlarda, ABD ve Avrupa’da, daha önce de gündemde olan Kürdistan haritalarının gittikçe artan bir şekilde çeşitli yayınlarda ve yeni yayımlanan dünya haritaları içinde görülmeye başlanması, Batı’nın bölge hakkındaki düşüncelerini daha yaygın ve net olarak ortaya koymaktadır.
***
Türkiye’deki terörün, etnik esasta siyaset yapan veya diğer partilerin içinde etnik düşünceyle hareket eden milletvekillerinin ve ayrıca etnik esaslı propaganda yapan medya mensuplarının önceliği, Türkiye’de Türk Milleti’nin dışında ayrı bir millet yaratmaktır. Sonrasının, gelişen duruma göre zaman içinde şekillendirilmesi düşünülmektedir.
Çevrede gelişen böyle bir ortam içinde ve Türkiye’deki terör olaylarının arttığı bir durumda, terör örgütü ve İmralı’yla görüşmelerin gündeme getirilmesi ve yapılmakta olan yeni anayasa çalışmaları, bölücülerin terörle bir yerlere vardıkları düşüncesinin ve bu yöndeki ümitlerinin artmasına sebep olmaktadır. Bu durum da terörün daha da artmasını beraberinde getirmektedir.
***
Her zaman ifade ettiğim gibi, Türkiye’nin varlığını, bütünlüğünü ve güvenliğini tehdit eden bölücü terör ve bölücü siyasetin önlenmesi için, terör örgütünün askeri anlamda mutlak etkisiz hale getirilmesi kaçınılmazdır. Terör devam ederken demokratik açılım adıyla yapılan iyileştirmelerin hiçbir fayda getirmediği ortadadır. Daha fazlasını elde etmek için teröre daha faza başvurulduğu da görülmektedir.
Müzakerenin gündeme gelmesiyle İmralı için sağlık, güvenlik ve özgürlük talepleri de ifade edilmeye başlanmıştır. Kürtçe’nin eğitim dili olması, kimlik konusu, yerel yönetimlerin özerkliğe benzer şekilde güçlendirilmesinin yanında, genel af ve diğer taleplerin gündeme getirileceği de aşikârdır. Bölücüler tarafından ayrı bir millet yaratma amacı sürekli göz önünde tutulmaktadır.
Bu gerçekler ortadayken sadece anaların ağlamaması için müzakerenin gündeme getirilmesi, bugüne kadar verilen mücadelenin bir işe yaramadığı, bunca verilen şehidin, malul gazinin ve harcanan kaynakların boşa gittiği anlamını taşır. Zaten verilmesi söz konusu olamayacak hangi taviz verilirse verilsin terör örgütün ve bölücülerin, nihai amaca ulaşmadıkça bu faaliyetlerinden vazgeçmeyecekleri dikkate alınmalıdır.
***
Terörle mücadelenin devam ettiği bir ortamda, kamuoyunu, gerektiğinde müzakereye başvurulabileceği düşüncesine alıştırmak için bu konuyu dile getirmenin, mücadeleyi olumsuz yönde etkileyeceği de unutulmamalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin moral ve motivasyonunu güçlendirecek bir ortam yaratılmasının da önemi dikkate alınmalıdır. Orta Doğu’da siyaset ve diplomasinin güce dayanmak zorunda olduğu da hesaba katılmalıdır.
Her zaman asker olmakla gurur duyan ve öyle de olan, terörle mücadelede de etkin bir şekilde her şeyini ortaya koyan Jandarma’nın, sivilleştirileceği yönündeki söylem ve planlamaların da, moral ve motivasyonu etkileyebileceği dikkate alınarak yeniden gözden geçirilmesinde fayda görülmektedir.
Müzakere talebinin, tamamen imha olacağı korkusuyla terör örgütünden gelmesi durumunda söz konusu olabileceği, bunun da örgütün silahlarını bırakması ve adalete teslim olması kaydıyla kabul edilebileceği ilan edilmelidir. Böylece bölücülere de ümit verilmemiş olur.