Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

Yanılan kim, yanıltan kim?

Bugüne kadar, kapalı kapılar arkasında sürdürülen pazarlıklar, artık milletin gözleri önünde yapılır hale geldi. Medyada açıkça, devleti, milleti ve vatanı bölüşmemiz gerektiği, başka çaremizin kalmadığı, buna mecbur olduğumuz tartışılıyor. Şu hayasızlığa bakın!..
Peki 7 yıl gibi kısa bir zaman içinde buraya nasıl geldik? Bunu anlayanı var, anlamayanı var, anlamak istemeyeni var. Öyle ya, 2002’de terör, askeri yönden yenilmiş, sıra kökünü kazıyacak diğer tedbirlere gelmişti ki, tam tersi oldu. Bir yandan, “demokratikleşme” ve “özgürleşme” perdesi arkasında terörle mücadelenin hukuki alt yapısı tahrip edilirken, öbür yandan, tam da terör örgütünün istediği gibi, bir olan milleti parçalara ayıran etnik/ırkçı fanatizm sürekli tahrik edildi. Ne oluyor diyenler ustaca bastırıldı, yasa tanımaz bölücü azgınlıkların önü alabildiğine açıldı. Bu yapı üzerine, bir de mikser gibi kafa karıştırıp, kanlı terörü ve bölücülüğü meşrulaştıran medya saldırısı bindirildi.
Hani bir söz var ya, “taşlar bağlanmış, köpekler salıverilmiş” diye, işte öyle oldu. Neticede bugünlere geldik.
Bu tablonun bir de aktörleri var. Onlara da kısaca bakalım.
Analize projenin sahibi Haçlılar, PKK ve işbirlikçilerinden başlayalım. Bunlara bir diyeceğimiz olamaz. Çünkü düşman olmanın gereğini yapıyorlar. Saldırılarını sürdüreceklerdir.
Türk Milletine yabancılaşmış veya manevi bağlarını koparmış olanlarla devam edelim. İkinci cumhuriyetçilere, küresel liberaller ve onlarla omuz omuza vermiş siyasal İslamcılara da bir diyeceğimiz yok. Çünkü bunlar da çoğunluğu itibarıyla, nüansları bir tarafa, Türk Milleti’nin birliğinin, bin yıllık egemenliği ve bağımsız devletinin değil, emperyalistlerin, bölücülerin ve azınlık ırkçılarının yanındadırlar. Türk sözünden pek hoşlanmazlar. “Türksüz bir Türkiye”, ne demekse ve nasıl olacaksa, hayal ederler. Sanki Haçlılar gibi. Tarihten bahsederken de, Osmanlı ile övünürken de, adaleti ve insanı temel alan tarihin bu eşsiz medeniyetini kuran Türk Milleti’ni yok sayarlar. Milletimizin misyonunu gözardı ederek, bu yüksek medeniyet kendiliğinden doğmuş veya milletler harmanının eseriymiş gibi görürler.
Tehlikenin farkında olan aktörlere gelince. Bunların önemli bir kısmının, az veya çok ellerinden geleni yaptığını görüyoruz. Devletin içinde veya dışında, milliyetçisi, ulusalcısı, dindarı ve adı belli olmayanlarıyla, ülkemizi savunduklarından şüphemiz yoktur. Böyle olmasaydı, Allah bilir Türkiye çok daha kötü durumlara sürüklenebilirdi. Bu tamam da, tehlikeli gidiş durdurulamadığına göre, gösterilen gayretler ve yapılan fedakarlıklar, yeterli olmuyor demektir. Madem ki, vatan ve istiklal tehlikede, o halde cephedeki asker ruhuyla, “canla-başla” mücadeleye ihtiyaç vardır.
Anlamak istemeyenlere gelince. Aslında bunlar. Milliyetçisi, ulusalcısı, liberali, dincisi, dindarı ve her düşünceden olanlarıyla gelişmeleri iyi bilirler Yazarlar, çizerler, okurlar, konuşurlar, çoğu işin farkındadırlar. Ama bunlar; 7 yıl önce askeri açıdan yenilmiş olan bölücü terörün, bugünkü duruma gelişini analiz ederken, ülkede görevli bir siyasi iktidar yokmuş gibi davranırlar. Örgütün ülkenin altını üstüne getirecek güce nasıl ulaştığını, bölgede kontrolü ele geçirdiğini, bunun çok vahim siyasi ve hukuki sonuçları olacağını yazarlar, ama buna karşı tedbir alması gereken siyasi iktidardan hiç bahsetmezler. Çok sıkıştıklarında, siyasi iktidarın bazı grupların telkini sebebiyle, yanıldığını ileri sürerler. Ancak Erdoğan’ın 1991’deki “Kürt Sorunu” raporundaki; “Türkiye’de dileyen herkesin kendi anadilinde eğitim-öğretim yapabilmesi.., Kürt kimliğinin tanınması ve Kürt kültürünün geliştirilmesi.. Devletin, kontrgerillasıyla, özel timiyle, harcadığı trilyonlarca lirasıyla, köy korucularıyla vs. bu sorunun üstesinden gelinemeyeceğini artık anlamış bulunduğu.. Kemalist Devletin geleneksel zora ve silaha başvurma yönteminin artık iflas ettiği..” gibi, devletin temellerini sarsacak iddiaları bildikleri halde, “iktidarın yanıldığından” söz edebilirler. Ülke savunmasının en zayıf halkası da, burası olsa gerektir.

Yazarın Diğer Yazıları