Yalnızlar Bakanlığı

Dr. Serdar Savaş'ın bir lafı hafızama kazılıdır; "Saçlarım beyazlıyor ama görmüyorum. Çünkü gözlerim zayıfladı". Aradan epey süre geçti. Sözün edildiği tartışmanın konusu "yaşlılık hastalık mıdır" idi. Net hatırlamamın sebebi, doğrudan doğruya kendimle ilgiliydi. Yürüme güçlüğüm iyice ortaya çıktı. Yollardaki çukur ve setler ile merdivenler bana eski bir reklam sloganı gibi geliyor; "Hiç aklımdan çıkmıyor ki". Çünkü vücudumun kimi organları da bunu devamlı hatırlatıyor.

Washington DC yıllarımda arkadaşım Hüdai Yavalar'ın apartmanlarından birinde kalıyorum. Pencereden baktığımda o ünlü "Florida Avenue"yü seyredebiliyorum. En büyük zevkim dostluk kurduğum sincaplar. Pervazlara fıstık bıraktığımdan aramız iyi. Hatta açık bıraktığım camdan içeri girip tur atıyorlar. Hayvanlar bir alem. Kimin onlara zarar vermeyeceğini hemen anlıyorlar.

Bir kaza

Bulvardaki araç trafiği ve itfaiye sirenleri arasında dolaşan bazı yaşlı tipleri ezberledim. Dikkatimi en fazla çeken bisikletli yaşlılar. İstisnasız her gün markete gidiyorlardı. Çok yakınımızda Safeway diye alış veriş merkezi vardı. Giants'a göre biraz pahalı ama malları kaliteli. Zaten bölge Nortwest'te Washington'un kuzeybatısında. Kaliteli yer. Solumuzda Fransız Askeri Ataşeliği var. Tam karşısındaki sokakta bizim ataşelik. Biraz içeri uzandığınızda Türk Büyükelçiliği. Yani yöre birinci sınıf. Burada yaşayanların tamamı orta seviyenin üstünde.

Neyse yine asıl konuma döneyim. Bisikletle alış verişe çıkan yaşlı kadınlardan biriyle ahbaplık kurdum. Hanımefendi insana hasret. Tek başına yaşıyor. Bir kızı olduğunu ve işinin Florida'da olduğundan sadece telefonlaştıklarını söyledi. "Şükran Günleri" bir araya gelip hindi kestiklerini anlattı. Onu da bazen atladıklarını ilave etti.

Bir gün kapının önündeyken bisikletinin geldiğini fark ettim. Kaldırımın yolla kesiştiği noktasında ona kamyonet çarptı. Eyvah dedim ve kaza yerine fırladım. İlk anda gözle tarama yaptım. Uzman değilim ama önemli bir hasar olmadığını anladım. Kamyonettekiler, telefona yapışmıştı. Ben sadece kadının elini tutmuş, dua ediyordum. Bir taraftan da tebessüm etmeye çalışıyordum. Amacım sadece moralini yüksek tutmaktı.

Şaşırtıcı olan ambulansla birlikte trafik ekibinin aynı anda gelişiydi. Kadıncağız hastaneye götürülürken polis zabıt tutuyordu. Yaklaşık bir hafta sonra zilim çaldı. Açtım karşımda kazazede. İçeri davet ettim. Bisikletini dış kapıda bıraktığını bu yüzden giremeyeceğini söyledi. "Teşekkür etmek için uğradığını" belirtti.

Ben Türkiye'ye dönene kadar, yeni bisikletiyle -çarpan aracın sahibi firma almış- aynı rotayı izledi. Yine bir elma, bir muz gibi tek kişilik alış verişlerini sürdürdü.

İngiltere'de

Yaşlılık zor. Yalnızlık daha kötü. Eliniz ayağınız tutmamaya başladıysa tam felaket. Önce baston kullanıyorsunuz. Daha sonra onu da beceremez hale geliyorsunuz.

Beni mutlu eden haber taaa "İngiltere"den geldi. Hemen "Casusluk Savaşı"nı çağrıştırmayın. Bu ülkede "yalnızlardan sorumlu bakanlık" ihdas edildi. Birleşik Krallık'ta dokuz milyon kişinin tek başına yaşadığı tespit ediliyor. Bu araştırmanın sonucunda görev alanı sadece yalnızlar olan bakanlık kurulması kararı alınıyor.

Böyle bir oluşum bizde de hayata geçirilse fena mı olur? Şimdi birilerinin çıkıp "Bizdeki örf, anane ve ille de aile yapısı farklıdır" dediklerini duyar gibi oluyorum. Biliyorum "sosyal sorumluluk"la ilgili bakanlığımız birtakım gayretler içinde. Sağlık Bakanlığı ve kimi belediyelerin "evde bakım hizmeti" verdiklerine tanık oluyoruz. Yine de sadece kimsesiz yaşlılara kol kanat gerecek bir bakanlığın kurulmasından yanayım. En çok da, hayırsız evlatlara inat.

Gerekçem

Bunları yazmamın ana nedeni, geçmişte tanıdığım iyi eğitimli bir İstanbul hanımefendisinin ölüm haberini almam. Önce iflas ettiler. İki hayırsız oğuldan biri cinayetten içeri girdi. Yüksek mühendis eşi de intihar etti. Kadının tek başına Hakk'a yürüdüğü neden sonra fark edildi. Finali şu dizelerle yapacağım:

Bir garip ölmüş diyeler

Üç gün sonra duyalar

Soğuk suyla yuğalar

Şöyle garip bencileyin

***

BİR ÖDÜL DAHA: "Mikrofonda 56 Yıl" ile Guinnes Rekorlar Kitabı'na giren Orhan Ayhan büyüğüm bir başka hedef peşinde. Başarı ödüllerine bir yenisini daha ekledi. Bu yıl da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin TV Spor Dalı'nda birincilik ödülünü kazandı. Ödülü hakkettiği programın adı "Efsane Boksör Marcel Cerdan"ın hayatı. TRT Spor TV'de yayınlanan bu belgeselde ünlü boksörün kendisinden daha şöhretli şarkıcı Edith Piaf'la olan aşkı da var.

Yazarın Diğer Yazıları