Vicdanınızla yüzleştiniz mi ey riyakârlar?

Günde beş vakit veya Cuma’dan Cuma’ya, bayramdan bayrama namaz kılan Müslümanların en çok okuduğu surelerden biri “Eraeytellezî yukezzibu bid-dîn” diye başlayan Mâûn Suresi’dir. Okullardaki din dersi kitaplarında surelerin anlamı da vardı ama bunun üzerinde hiç durulmazdı. Şimdi de öyledir. Sureleri ezberlemek, sınıf geçmek için yeterli sayılırdı.
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Mâûn suresinin tefsiri niteliğinde hacimli bir kitap yazdı. Yani Boyut yayınları arasında çıkan kitabın ilk sayfasında Öztürk, “Tanrı ile, dinin gerçeğiyle, hukukla, vicdanla yüzleşmek istemeyenler bu kitabı okumasın” diyor.
Peki nedir surenin anlamı:
1-Gördün mü o, dini yalan sayanı?
2-İşte odur yetimi itip kakan;
3-Yoksulu doyurmayı özendirmez o.
4-Vay haline o namaz kılanların/dua edenlerin ki,
5-Namazlarından/dualarından gaflet içindedir onlar!
6-Riyaya sapandır onlar/gösteriş yaparlar.
7-Ve onlar, kamu hakkının yerine ulaşmasına/zekâta/ yardıma/iyiliğe engel olurlar.

***


Öztürk diyor ki, “Mâûn Suresi, iki zulme savaş açıyor, birincisi kamu malları talanı yani ğulûl, ikincisi riyakârlık yani göründüğü gibi olmamak veya olduğu gibi görünmemek.
Mâûn Suresi, suçu tanıtırken, ‘kamu hak ve imkânlarının yerine ulaşmasına engel olurlar’ demekte, kamu malının bizzat gasp veya talanını şart koşmamaktadır.
Birileri bizzat çalıp zimmete geçirir, birileri de çalanları koruyup savunur. Onlara zırh ve kalkan olur. Onların yakalanmaması, yargı önüne çıkarılmaması için bin türlü oyun sergiler. Bu koruyucular, genellikle, yönetim mevkilerinde olanlardır.”
Öztürk, İslâm dünyasında kapitalist firavunluğun yaptığı oparasyonlara destek verenleri ve Deniz Feneri olayını “kutsalı maske yapan, yani Allah ile aldatmaya dayanan zulüm” çerçevesinde gösteriyor.
Polis, hakim, kamu personeli veya üniversite sınavlarında yapılan adaletsizlikler de buna eklenebilir.
Peki ya bunlara oy vermek nedir?
Öztürk, konu ile ilgili makalesinde “İbadetlerin gösteri aracı yapılması suretiyle dine riyanın sokulmasına gelince, son çeyrek asırda bunun göstergesi sayılacak tablolar sokaklara dökülmüş, ekranlara yansımıştır.
Mâûn Suresi’nin üçüncü sıradaki ihlalcileri ise daha çok pasif ihlalde bulunan aydınlardır. Esas görevleri ‘uyarı’ olan bu insanların ne yazık ki büyük bir kısmı birçok ihlale ya seyirci kalmakta yahut bizzat katılmaktadır” diyor.

***


Öztürk, kitabında da şu bilgileri veriyor:
“Kur’an, mümin, kâfir, münafık, müşrik gibi inanç kimliklerine Mâûn suresi ile bir tip daha ekliyor: Mürai! Mürai, sadece inanç tiplerinin en şeriri değildir; o aynı zamanda mahlûkların da en şeriridir. Yani kötüsü ve fesadıdır. Çünkü mürai, Hz. Peygamber tarafından Allah düşmanı ilân edilmiştir.
Mürai, inanç durumu, menfaatlerine göre sürekli değişen kahpe tiptir! Bu tip mahlûklar, görünürde inanır; ibadet ve taata devam eder ama riyakârdır, din ve ibadetle sağladığı itibarı halkın malını talan etmek için kullanır.
Ahmet Mustafa Meraği’nin tefsirinde de ‘Dini tasdik edenleri dini yalanlayanlardan ayıran nitelikler, adalet, merhamet ve insanlara iyiliktir. Bu nitelikler yoksa din de yoktur’ denilmiştir.
Mâûn suresi, bize en zalim dinsizlik türünün, ‘dinci dinsizlik’ olduğunu gösteriyor. Dincilik esas olarak kılık değiştirmiş bir dinsizlik türüdür.”

***

Öztürk, kamu haklarının ihlaline örnek olarak, İstanbul Boğazı dahil, büyük kentlerin en değerli arazilerinin ele geçirilmesini gösteriyor.
Ya 2005 yılında “Kanal İstanbul” projesini bir düşünce olarak hazırlayanların, Bakırköy’den Çorlu’ya kadar uzanan toprakları kapatmasına ve buna fırsat verenlere ne demeli?

Yazarın Diğer Yazıları