Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Vergi kaçırmak; vergiden kaçmak...

Türkiye'de, pahalı bir hobi haline dönüşen siyaset biraz da "Meslek" haline geldi. Belki de bu yüzden TBMM de "Siyasi Etik Yasası"nın çıkması iktidar ile yancıları tarafından kabul görmüyor. Siyasi ahlak üzerine doktora tezi yazılabilir. Genç akademisyenlere ağabey tavsiyesi olsun. Konumuz başlıktan anlaşıldığı gibi "Vergi kaçakçılığı..." Lakin o derin mevzuya girmeden, canım memleketimin okumayan, danışmanlardan alınan özetlere göz gezdirenlere bir kaç çift sözüm olacak. Kimileri ukalalık yaptığımı iddia etse de, miting meydanlarında, tv ekranlarında, seyrek de olsa vatandaşın arasında izlediğim siyasilerin çoğunluğu "siyasetin savaş sanatı" olduğundan habersiz. Kimileri yine ne alaka? diyecek. "Savaşın da sanatı mı olurmuş?" kolaylığına kaçacaktır. "Savaşın öldürme işi" olduğundan dem vuranlara da sözüm yok. İddia ediyorum; M.Ö. 6.yy da Sun Tzu tarafından yazılan "Savaş Sanatı" adlı eseri okuyanların sayısı ne yazık ki çok az. Okuyanların da "Strateji ve savaş taktiğinin temel esasları"nı anlamadığı aşikar. 13 bölümden oluşan bu eser, sanıldığı gibi sadece askerlere hitap etmiyor. Devlet yönetiminin tüm kademelerinde görev alan ya da almayı hedefleyenlerin klavuzu niteliğindedir. Sun Tzu: "Galip gelebilmek için düşmanı (rakibi) tüm unsurları ile yakından tanımak zorundasınız!" diyor. 13 bölümün hepsini yazma imkanımız yok. Bir zahmet okunsun. Dikkati özellikle "Rakibi tanımaya" çekiyorum. Bu başta futbol olmak üzere, sporun bütün branşları için de geçerli. "60'lı, 70'li, 80'li yıllarda siyasiler daha mı yetenekliydi? sorusunun cevabını okuyucularımıza havale ederken, 2000 ile beraber yükselişe, 2002 de iktidara gelen İslamcı ideolojiyi muhaliflerin tanımadığında ısrarcıyım. Tanısalar, geçmişten bu yana hareket tarzlarını bilip, ona göre tedbir alıp taktik geliştirseler bugün ihvancı-selefi zihniyet iktidarını sürdüremezdi. Sun Tzu'nun yanında bir de "Tesla"yı tanımak şart. İcatları ile röntgenden, MR'a, tomografiye kadar tıp dünyasına ışık tutuyor. Vücudun içini, bağırsakların düğümünü görüntülenmesini sağlıyor. Evet, rakip işte böyle tanınmalı. Beyninin kıvrımlarına kadar irdelenmeli. Psikolog titizliği ile davranış şekilleri, Fruyd gibi çocukluk yıllarına ulaşılmalıdır. Travmaları, atakları, sendromlarına doğru teşhisler konulmalıdır. Siyasi partilerin zaman zaman organize ettiği "Parti okulları"nın eğitim müfredatında yukarıda özetlediklerimin hiçbirine rastlamadım. Tavsiye etmekle beraber umudumun olmadığının altını çizmeliyim.

Cumhuriyet tarihimizin öncesinden başlayarak, cemaat, tarikat gibi yapılanmaları her yönü ile masaya yatırmak şart. Mensubiyet, dayanışma, yardımlaşma faaliyetlerinin röntgeni çekilmelidir. En basit örneği mahalle aralarındaki cami ve mescitlerde özellikle cuma ve bayram namazları sonunda toplanan paraların hesabı soruldu mu? Zaman zaman imam ile müezzin arasındaki kavga ve ihbarların sebepleri araştırıldı mı? Pensilvanya'daki sümüklü kardinalin 70-80-90'lı yıllarda salya-sümük vaazlarından sonra serilen sofra bezi üstüne bırakılan paraların, yüzük, küpe, bileziklerin hesabı sorulmadığı için milyar dolarlara ulaştılar.

İslamcı ideolojinin temelinde devlet "Batıl" sayılır. Devlete vergi vermek küfre yardım görülür. Devletin her türlü imkanlarını kullanıp, Ona zarar vermek bir nevi "Cihat" sayılır. Bu yüzden yazılı kayıtları, muhasebeleri, bilançoları yoktur. Toplanan paranın tırtıklanmasına göz yumarlar. Makbuz ile toplanan paradan komisyon almak da caizdir.

Hayatımın uzun yılları İstanbul'da geçti. Siyasal İslamcıları çok yakından takip ettim. Vergi vermemek için buldukları formülleri çözdüm. Afganistan, Filistin ve Bosna için toplanan paraları nasıl iç ettiklerine, kısa sürede zengin olduklarına tanık oldum. Parayı paylaşamadıkları için camide, mescid de, dergah da işlenen cinayetlerin ip uçlarını takip ettim. Sözde yardım kuruluşlarının yöneticilerinin mal varlığının araştırılması için çok çabaladık.

Örneğin... Deniz Feneri... Vicdan sahibi savcıların yolsuzlukları bulup mahkemeye çıkardığı yöneticilerin tutuklanışını çabuk unuttuğumuz sanılmasın. O yöneticilerin bazıları RTÜK Başkanı bile yapıldı. Tv ekranlarında duygu sömürüleri ile üç-beş eve yardım götürenlerin yıllar sonra Ankara ve İstanbul'un en gözde AVM'lerinin hissedarı olduğu da kanıtlandı. Dün Deniz Feneri'nin üstü örtülmese bugün Kızılay lağımı patlamazdı!..

Yarın devam edeceğiz...

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları