Veresiye defterleri
Kaldığımız yerden devam ederken dün; vahşi kapitalizme, market tekellerine karşı direnen "Kahraman bakkallar"dan bahsetmiştim. Mahalle bakkallarının aslında ülkemizin sosyolojik yapısı incelenirken mutlaka dikkate alınması gereken bir unsur olduğuna dikkat çekmiştim. Genç akademisyenlere de yüksek lisans, doktora tez konusu olarak tavsiyede bulunmuştum. Günün birinde "Bakkallık" üzerine uzun ve detaylı bir yazıyı kaleme alma sözümü unutmadım ancak şimdi veresiye defterleri konusunu biraz daha açmak istiyorum.
Şu satırlardan itibaren yazdıklarımın tamamı tanık olduğum konulardır. Ankara Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinde yönetici olan değerli ağabeyim Ercüment Ünal'ı ziyaret ettim. Ünal, yıllarca TRT'de "Kamu Çalışanları Sendikası"nın başkanı ve yönetici olarak çalışan, 1980 öncesi ve sonrasını yaşayan dostumuzdur. Ömrü boyunca sahada oldu... Semt, mahalle kültürü yanında devlet işleyişini, bürokrasiyi de bilir. Sabır taşı gibidir... Dinler, çözüm bulmaya çalışır. Mansur Yavaş'ın Beypazarı Belediye Başkanlığı adaylığından beri yanındadır. Emekli olup, torunları ile vakit geçirme yerine Yavaş'ın talimatı ile "Gönül köprüsü"nde görev almaktan kaçınmadı. İlçe, semt, mahallelerden gelen yoğun taleplerin yanında çoğunluğun dilinden anlamadığı "Mahalle delileri" ile de muhatap oluyor... Adı üzerinde "Deli!.." Çoğunluğun yönünü değiştirdiği deliler ile karşılaşanlar şanslılardan biri de benim. Rahmetli annem ile dünyalar güzeli kızımın deyimi ile "Deli mıknatısıyım"dır. Türkiye'nin neresine gitsem sokakta oranın kıdemli, tanınan delileri beni bulur. Ercüment Ünal'ın odasında da "Kıdemli deli"lerle tanıştım. Benzeri tablolar ile Ercan Koç, Emin Yazıcı, Fatih Arıcı gibi gençlik ve siyasi önderlerin yanında "Siyasetin emekçileri"nin de mekanlarında karşılaşmıştım. "Emeği geçenler, semt önderleri, mahalle temsilcileri" siyasetin ana kaynağıdır.
Birkaç dakikalık "Veresiye defteri" anektodunu paylaşayım da başarının sırrını değerli okuyucularımız yorumlasın.
Haber kaynakları, yardım talepleri, ihtiyaç sahiplerinin müracaatları üzerine telefon trafiği başlıyor... "Kardeşim ufacık yerde mahalle bakkalının veresiye defterinde 20 bin lira borç birikir mi? Araştırın! Suistimale izin vermeyin... 500 bin ihtiyaç sahibi var. Uyanık olun!.." diye bitiyor telefon görüşmesi.
Daha soluk almadan bir daha çalıyor... "Abi sıkıntı yok... Bakkal da yanlış yok. 40 yılın esnafı. Bağırsağındaki düğümü biliyor. Kimin geri ödeyip, kimin üzerine yatacağının da farkında... Bu yüzden defterin tamamını değil, durumu olmayanların hesabını söylüyor! Zaten mahallenin delileri de kimin dolandırıcı kimin naçar olduğunu anlattı bize. Buradaki defterin 5 bin lirasını kapattık. Sonrası için bayram sonu uğrayıp duruma bakacağız" diyorlar...
Bir başka telefon; "Abi, günde 3 ekmek, 200 gr helva, yarım kilo pirinç alan ile çikolata, peynir, sucuk alan bir değil" tesbiti tüylerimizi ürpertiyor.
Bakkal ile Mansur Yavaş'ın gönüllü ekipleri arasında müthiş koordinasyon kurulmuş. İnsani ihtiyaçların tamamı anında kapatılıyor. Öte yandan Hacettepe-İsmet Paşa civarında "Mansur Baba kapatacak dedik ya ulaan!" nidalarını duyuyoruz. Bakkalın sermayesi 20 bin değil. Bitirim 2 bin 500 lira takmış. Öğretmenler, emekli bürokratlar, mahalle muhtarları, tecrübeli esnaflar, mahallenin delileri, cami imamları, gençlik önderleri, komşu ihbarları ile kurulan "Yerel jüri"ler ile "İyilik hızla yayılıyor Ankara"da...
48 saatte elektronik ortamda, herşey şeffaf... Alan el, vereni görmeden 10 milyon TL'lik yardım gerçekleşti. Gıda ve nakdi yardım destanını yazmaya, belediyenin ismi bilinmeyen kahramanlarını, güven köprüsü kuranları yazmaya devam edeceğim...