...Ve ABD'nin tuzağına düşüyoruz!
Gerçekten de, ABD'nin ne yazık ki, "ben geliyorum" dercesine geliştirdiği tuzağa düşmek üzere olduğumuzu kabul etmemiz gerekiyor.
Gerçi, hain ve sinsi tuzaktan kurtulma ihtimalimiz daima mevcut gibi görünüyorsa da, bu sefer Türkiye'nin sosyal, siyasi, ekonomik ve uluslararası konumu çok eksiler veriyor.
Bir gazeteci olarak, 11 Haziran 2018'de Yeniçağ'daki "ABD'nin tuzağına yine düşmeyelim" başlıklı yazımızda bu tehlikenin üzerinde ayrıntılı bir şekilde durarak ve uyarıda bulunduğumuz da arşivlerde bulunuyor:
"Seçimlere birkaç hafta kalmışken, güvenliğimizi çok yakından ilgilendiren dış siyasi ve askerî gelişmelerin yeniden gündeme gelmesi veya getirilmesi Türkiye'ye büyük dikkat hatta sorumluluklar yüklüyor.
Suriye'nin kuzeyinde elde edilen avantajın korunması ve yeni askerî faaliyetlerden kaçınılması koşulu önümüzde duruyor.
Büyük ekonomik sıkışıklık içinde bulunan Türkiye'nin yeni harcamalara girmesi, aslında her kesim tarafından istenmiyor.
Üstelik, işin içinde yine ABD'nin, çoğu daha sonra doğru dürüst yerine getirilmeyen veya tamamen unutulan taahhütleri hâlâ zihinleri kurcalıyor.
İster istemez, "yine ABD'nin tuzağına düşmeyelim" endişesi ortalığı bulandırıyor.
ABD'nin Menbiç'in terörist örgütlerden kurtarılması ve eş yönetimin Türkiye tarafından yürütülmesi projesi daha başlangıcında kuşku uyandırıyor.
Çünkü, ABD'nin çok önemli iki isteminden vazgeçmesinin temelinde bir "oyun" olabileceği intibaı uyanıyor."
ABD'nin çeşitli gizli açık vaatlerine rağmen sözünde duramayacağı yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
Nitekim; Millî Savunma Bakanı'nın art arda sıraladığı, uyarı mı, bilgi mi yoksa görüş mü olduğu bir türlü anlaşılmayan sövlevi durumu bütün çarpıklığıyla dile getiriyor.
Öte yandan, Türkiye'nin bu tür uyarılarına rağmen ABD, Fırat Nehri'nin doğusundaki sınır hattında gözlem noktaları veya karakollar kurmayı sürdürüyor.
Şanlıurfa'nın Akçakale ilçesinin karşısındaki Tel Abyad'ın yanı sıra Suruç'un önündeki Kobani'de de (Ayn El Arap) gözlem noktası ve karakol binasını yaptığı bildiriliyor.
Bilindiği gibi, ABD'nin Türkiye'yi terör örgütü DEAŞ ve Esad rejiminden gelebilecek saldırılara karşı korumak gerekçesiyle kurmaya başladığı gözlem noktalarına Ankara'nın sert tepki göstermesinin etkileri pek fark edilmiyor.
Bu arada, son Millî Güvenlik Kurulu bildirisinde de "Suriye'de herhangi bir emrivakiye göz yumulmayacağı ve meşru müdafaa hakkının kullanılacağı" vurgulamasına herhangi bir yanıt gelmediği de dikkatleri çekiyor.
Türkiye'nin, "çok komşulu bir ülke" konumunu muhafaza etmek mecburiyetinde olduğunu bütün dünya biliyor fakat yıllardır bozmaya çalışıyor.
Özellikle, ABD'nin İsrail kaynaklı ve İngiltere destekli bazı projeleri Türkiye'yi hâlâ rahatsız ediyor.
Unutulmamalıdır ki, ülkemizin bu stratejik konumu sadece siyasi iktidarlar tarafından değil bütün Türk milleti tarafından gözleniyor ve korunuyor.
Hâl böyle iken, ABD'nin Türkiye'ye karşı "şer projeleri" gündeme getirmeye başladığı açıkça görülüyor.
Türkiye'nin, ABD'nin bir yandan "zoraki" dostluk gösterileri diğer yandan "fütursuzca" tehditleri hatta eylemleri karşısında "durgunluk" ve kararsızlık dönemi geçirdiği şaşkınlığı kendini hissettiriyor.
Ne var ki, Türkiye'nin ABD'ye karşı uygulaması artık bir "koşul" haline gelen stratejik yaptırımları unutuluyor.
İncirlik'teki ABD üslerinin faaliyetlerinin derhal durdurulması bir başlangıcı işaretliyor.
Sonra da, bir çok askerî ve siyasi avantajların ortadan kaldırılması sıraya geliyor.
Neredeyse, Suriye'ye sınırımızı kendi toprağıymış gibi kullanan bir ABD'nin İsrail'e "ne biçim harita" hazırladığı şimdiden anlaşılıyor.
Orta Doğu'da çıkan, üretilen petrol ve tabii gazın yanı sıra akarsuların "denetim" altına alınmasını çoktandır planlayan bir ABD ve "hülya" haline getiren İsrail'e, çoğu Arap devletlerinin de destek olması Türkiye'yi daha da zor durumda bırakıyor.
Bu arada; Orta Doğu haritasında, sıralanan dost ve düşman ülkeler şaşkınlık içinde bocalıyor, hatta korku ve endişe birbirini kovalıyor.