Uygar toplum ve demokrasi
Balyoz Planı Davası’na bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin suç duyurusu üzerine Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı’nca “yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs” suçundan avukatlara soruşturma açıldı. İstanbul Barosu olağanüstü genel kurul yaptı. İçte ve dışta birçok baro ve avukat İstanbul Barosu’nu destekledi. Toplantıdan sonra siyasetin yargıyı kullandığı ve adaletin zedelendiği vurgulandı.
Avrupa Birliği tespitlerinde ve demokrasiyi sorgulayan uluslararası kuruluşların anketlerinde, Türkiye’de demokrasi ve özgürlüğün eksik olduğu vurgulanıyor. Söz gelimi Freedom House’un her yıl “seçilmiş” bazı ülkelerde yaptığı ve demokrasinin en önemli unsurları olan politik haklar ve sivil özgürlükler endeksinde “Türkiye” demokrasi ve özgürlük açısından “Kısmi Özgür Ülke” olarak çıkıyor.
AB önünde üyeliğimize en büyük engel demokrasi ve insan hakları sorunudur. Aslında demokraside eksiklik Avrupa Birliği’nde bile tartışılırken,’Kısmi Özgür’olarak tanımlanan bizim üyelik sorunu yaşamamız kaçınılmaz görünüyor.
Üstelik demokrasi sorunu giderek tırmanıyor. Söz gelimi Ergenekon Davası, avukatların yargılanması gibi yargı sorunları varken, Türkiye de Avrupa’nın ilk sıraya koyduğu hukukun üstünlüğü anlayışından dolayı her zaman kaybedecek ve üyeliği savunmak imkanı olmayacaktır.
AB üyeliğini Fransa ve Almanya gibi ülkelerle iyi geçinmenin insafına bırakmak yerine, demokraside adım atsak daha tutarlı oluruz. Daha kararlı oluruz.
Laiklik ve demokrasi, karşılıklı olarak birbirini tamamlar. Genelde laiklik tek başına, demokrasinin bir ön şartı değildir... İyi işleyen bir demokrasi de aynı zamanda laikliğin ön şartıdır. Ancak Türkiye açısından laiklik, demokrasinin olmazsa olmazıdır. Türkiye, demokrasisini, laiklik üstüne kurmuştur. Laik bir Türkiye düzeninde, insanların inancı daha sağlam temellere oturmuştur. Buna rağmen şimdi ne oldu da laiklik tartışılıyor? Bu tartışma, maalesef düşünen insanlarda gizli bir sosyal dönüşüm kaygısı yaratıyor. Ayrıca özellikle Başbakanın, kuvvetler ayrığından şikayeti ile bu kaygıyı artırıyor.
Öte yandan demokrasinin gelişmesi, ancak uygarlığın ve kalkınmanın gerçekleşmesi ile sağlanır.
Uygar toplum, kültürlü ve eğitimli nüfusa sahip, fikir, sanat ve endüstri ve bilgi alanlarında gelişme göstermiş bir toplum demektir.. Bu toplumlarda kamuoyu haksız uygulamalara, yargıya müdahaleye aşırı tepki gösterir. Hukukun üstünlüğüne saygı göstermeyen siyasi iktidarların yeniden seçilme şansı yoktur.
Uygar toplumda, fert başına gelir çok yüksek olmasa da insan refahı daha yüksektir.. Zira bu toplumlarda mevcut kaynaklar daha rasyonel, daha verimli kullanılır..
Yine uygar toplumlarda insanlar daha mutludur.. Çünkü hoşgörü ve saygı vardır. Uygar toplumlarda sosyal ilişkiler daha gelişmiştir. Bu oluşum toplumun yaşam kalitesini yükseltmektedir .
İnsanlarda “sosyal fayda, sosyal maliyet” bilinci oluşmuştur. Bu nedenle, kimse kimseye zarar vermez. Genelde laiklik tek başına demokrasinin bir ön şartı değildir.. İyi işleyen bir demokrasi de aynı zamanda laikliğin ön şartıdır. Çevreyi kirletenler, toplumun hakkını yediklerinin bilinci içinde olurlar.
Uygar toplumlar etik anlamda gelişmiş toplumlardır... Herkes kamuda yolsuzluğun, başkasının hakkını yemek anlamına geldiğinin farkındadır... İstisnaları olmakla birlikte genelde uygar toplumlarda hiçbir kamu görevlisi veya seçilmiş siyasetçi, kamu erkini kendi tercihleri için kullanmaz...