Uluslararası ilişkilerde gerçeklerden kopmamak
Uluslararası ilişkiler gücün güçle, aklın akılla ilişkisidir. Gücün gölgesi ilişkilerin üstüne düşmezse ilişkilerde denge sağlanamaz.
Ham hayaller, has idealler iyidir ama uluslararası ilişkilerde rolü ve yeri sınırlıdır. Hiç bir ülkenin hakkı hakikati yaygınlaştırmak ya da demokrasiyi, insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü başka ülkelerde hâkim kılmak için mücadele etmesi söz konusu değildir. Uluslararası ilişkilerde duygusallığın, hamasetin ve savurganlığın yeri yoktur.
Demokrasi, insan hakları, radikalizmle mücadele, hukukun üstünlüğü gibi kavramları ABD gibi ülkeler yumuşak güç olarak kullanmaktadır. Bir ülke dünya politikasından istediği sonuçları; başka ülkeler onun peşinden gitmek istediğinde, onun değerlerine hayran olduğu, teşkil ettiği örneğe gıpta ettiği, onun refah ve açıklık düzeyine erişmeyi arzuladığı için alabilir.
Egemenin istediği şeyi başkalarının da istemesini sağlamaya, yumuşak güç denmektedir. Yumuşak güç insanları silahla zorlamak yerine onlarla iş birliği yaparak, ikna ederek aynı sonucu almak anlamına gelir.
Küresel güçler; demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi kavramları toplumları ikna etmede kullandıkları yumuşak güç kaynaklarıdır.
Diğer yandan demokrasi, insan hakları gibi kavramlar toplumların gelişmişlik seviyeleriyle ilgili olup istenildiğinde ithal edilebilecek ya da ihraç edilecek değerler de değildir.
Her ülke kendi insanını ve çıkarlarını her şeyin önünde ve üstünde tutmaktadır.
ABD için Sisi'nin Mısır'da darbeyle iş başına gelmiş olması ya da Suudi Arabistan'ın köhne bir krallıkla yönetilmesi önemli değildir, önemli olan bu ülkelerin ABD çıkarlarına uygun davranıp davranmamasıdır.
Uluslararası ilişkiler gücün güçle ilişkisidir
Filistinlinin haklı olup olmadığı değil güçlü olup olmadığı uluslararası ilişkilerde daha belirleyicidir. Aynı şey İsrail için de geçerlidir.
Bir yerlere medeniyet ya da demokrasi götürdüğünü söyleyenler gerçek niyetlerini gizleyenlerdir.
Sahte ve sanal demokrasi havarilerine ya da insan hakları satan güçlü ülkelerin diplomatlarının söylediklerine aldanmamak gerekir. Çünkü onlar gerçekte güçlerinin gölgesini pazarlarlar.
George Soros, "Uluslararası ilişkiler hukukun değil, gücün ilişkisidir; güç hükmeder ve hukuk hükmedeni meşru kılar" der. Bu gerçeğin kendisidir. ABD'nin demokrasiye ve uluslararası ilişkilere yüklediği anlam da gerçekte budur.
Soros, "Amerika'nın diğer ülkelerin iç işlerine karışmadan edemeyeceğini" açıkça yazar. Ancak o, ABD'nin ülkelerin iç işlerine karışırken "bu işi sadece meşru temeller üzerinden" yapması gerektiğini söyler. Demek ki ABD'nin demokrasi ihracı, kitle imha silahı tehdidinin yok edilmesi ya da Suriye'yi DAEŞ'ten temizleme gerekçesiyle bölgeye müdahale etmesi kendine göre bulduğu meşru bir temeldir.
ABD'nin genelde ülkelerin iç işlerine karışmak için üzerinden yürüdüğü "meşru temel", liberalizm, modernizm, demokrasi, insan hakları ve özgürlükleri yerleştirmek ve korumaktır.
Bir düşünür ABD'nin uyguladığı politika için şöyle diyordu: 'Demokrasiyi yayma konuşmaları ulusal güvenlik stratejisinin bir parçasıdır. Bir zamanlar ABD'nin Başkanı Bush özgürlüğün galip geleceğini sık sık dile getirmekteydi. Aslında Bush özgürlüğün değil gerçekte Amerika'nın galip geleceğini kast etmekteydi'.
Joseph S. Nye Jr. ise, "Demokrasi, kişisel özgürlük, daha yüksek toplumsal düzeye ulaşmak ve açıklık gibi Amerikan popüler kültüründe sık sık ifade edilen değerler; yüksek eğitim ve dış politika, birçok alanda Amerikan gücüne katkıda bulunur." der.
Ülkeler çıkarlarına, sert ya da yumuşak güçlerine katkı sunan her gelişmeyi strateji olarak benimsemektedir.
Rusya, Çin ve İngiltere gibi emperyal ülkeler de ABD'ye benzer ilkelerle hareket etmektedir.
Rusya'yla Türkiye'nin ilişkilerinin olumlu seyretmesi rehavet getirmemelidir. Ruslar, Türkleri çok sevdikleri için değil çıkarlarına hizmet ettiği için Türkiye'yle ilişkilerini şimdilik iyi tutuyorlar!