Ulusalcılık, ulusu düşünmektir...
Fitch’in not artırarak, Türkiye’yi yatırım yapılabilir ülke düzeyine çıkarmasının yararlarını kimse inkar edemez... Ancak, kredi değerlemesinde insan unsuruna neden yer verilmediği sorgulanabilir... Zira insan unsuru olmadan iktisat politikalarının bir anlamı olmaz. Dahası, tüketim, tasarruf gibi temel göstergeler insan unsuruna ve geleneklere sıkı sıkıya bağlıdır.
Uluslararası rating şirketlerinin işi, küresel sermayeye ışık tutmaktır. Çünkü onlara rapor vererek, ülkelere not vererek, küresel sermayeyi ve not verdiği ülke dışındaki diğer ülkeleri uyarmak, onları riskten kurtarmaktır. Zira aldığı para bu hizmetin karşılığıdır.
IMF de riskli bir ülke ile stand-by(destek) düzenlemesi yapar ona kredi verir... Bir şartla. IMF’nin önerdiği yolda gidecektir. IMF’nin hedefi sıkıntıya giren ülkenin diğer ülkelere ve özellikle IMF’nin büyük ortakları ABD ve gelişmiş ülkelere zarar vermesini önlemektir.
Ülkesinin ulusal çıkarlarını önde tutan iktisatçılarla, rating şirketleri ve IMF arasındaki temel fark, biri kendi ülkesini ve kendi toplumunu, diğerleri ise başka ülkeleri ve uluslararası sermayeyi düşünmesidir.
Bu anlamda, söz konusu uluslararası kurumlar, gelişmekte olan ülkeler açısından iki önemli konuyu es geçerler... Birisi gelir dağılımındaki bozukluk... Diğeri de bugün uygulanmakta olan iktisat politikaları nedeniyle ülkenin gelecekte katlanacağı maliyetlerdir.
Söz gelimi, bugüne kadar IMF veya bugün olduğu gibi Fitch, Türkiye’de gelir dağılımından söz etmemiştir. Oysa ki gelir dağılımının bozuk olması ekonomik istikrarı bozar. Her şeyden önce zengin ve fakirin yer aldığı ikili bir piyasa oluşur. Zengine hitap eden lüks tüketim artar. Lüks mal ithalatında patlama olur. Çarpıcı bir örnek Türkiye’deki Mercedes sayısıdır. Almanlar, “Türkiye de bizden daha çok Mercedes var ” diyorlar.
Ayrıca gelir dağılımının aşırı bozuk olması, sosyal bünyeyi gerer.. Anarşi ve terör artar. Bu nedenle ekonomideki risk ve kırılganlıkta artar.
Türkiye’de 2001 krizinde IMF’cilerin yaptığı “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” gelir dağılımını ve uzun dönemli ekonomik performansı dikkate almamıştır. Çünkü, o andaki krizin diğer ülkeleri rahatsız etmesi engellenmek istenmiştir. Enflasyonla mücadele için toplam talebin kısılması için, reel ücretlerin dondurulması, çiftçiye verilen desteklerin yarı yarıya düşürülmesi, memur sayısının dondurulması gibi yoksulluğu artıran önlemlerin alınması hedef alınmıştır. Buna karşılık olayın uzun dönemli arz tarafı dikkate alınmamıştır.
Dalgalı kur politikasının, sıcak parayı çekmesi, kur baskısı ve bu nedenle aramalı ve hammadde üretiminin düşeceği çok kolay tahmin edilebilirdi... Edilmiş olması da gerekir. Ne var ki, Türkiye’nin ve toplumun geleceği ne IMF’yi, ne de IMF temsilcisi Kemal Derviş’i ve Derviş’in tayin ettiği bürokratları ilgilendirmiyordu.
Bugün Başbakan da aynı yolda olduğunu itiraf ediyor... Diyor ki “Biz, Türk lirasının değer kazanmasından dolayı göbek değil, ey Kılıçdaroğlu, can atarız can. Ulusal onurumuz için gerekirse can veririz. Sizin gibi çakma ulusalcılar, bu milli hassasiyeti anlayamazlar” .
Aslında Başbakan ya yanlış biliyor... Paranın değerli olmasını, normal hayattaki değer kavramıyla karıştırıyor. Veya bilerek IMF ve Kemal Derviş’in yolundan gidiyor. Çünkü cari açık, dış borç ve büyümenin tıkanması sorunu TL’nin aşırı değer kazanmasından ileri geldi. ABD ve Çin milli paralarının değer kazanmasından korkuyorlar... Demek ki onlarda milli hassasiyet yoktur!
Kaldı ki Başbakan merak etmesin... CHP Genel Başkanı ve bugünkü yöneticilerin çoğu, IMF politikalarının hakim olduğu dönemlerdeki bürokratlardır. TESEV kurucusu bir genel başkanın ve IMF ile çalışmış bürokratların ulusalcı düşünmeleri mümkün değildir. Bunun içindir ki CHP’liler Fitch’in notunu değerlendirirken, gelir dağılımı ve ekonominin potansiyel sorunlarını gündeme getirmemişlerdir.
Sonuç olarak ulusalcılık, ulusun çıkarlarını ön planda tutar. Bu nedenle IMF, ulusalcı düşünen insanlarla çalışmaz.