Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Ulus devlet neden hedefte?

Küreselleşme, mal, sermaye, para ve kültürün sınırlardan içeri sorunsuz bir şekilde girmeyi, dolayısıyla egemenliği zayıflatmayı ve bu yolla küresel güçlerin hâkimiyetini kolaylaştırmayı hedefler. Ancak diğer taraftan da küreselleşme bir gerçektir ve yaşanmaktadır. Ona doğrudan karşı koymanın mümkün olamayacağı gerçeğinden hareketle, onunla birlikte yaşamayı ve vereceği zararları önlemeyi ön planda tutan bir strateji izlenmesi gerekmektedir. Bu strateji çerçevesinde egemenliğin muhafazası, milliyetçilik duygusunun ön planda tutulmasıyla gerçekleşebilir. Diğer ülkelerde bu maksatla, ırkçı bir milliyetçilik politikası izlenirken, ülkemizde savunma amaçlı, tepki sonucu oluşan bir milliyetçilik anlayışı bulunmaktadır.
“Milliyetçilik”, maddi ve manevi açılardan millet ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışı, “ulusçuluk” olarak tanımlanmaktadır. Bir toplumun millet olarak ifade edilebilmesi için olmazsa olmaz nitelik, aynı zamanda birleştirici olan “ülkü birliği” özelliğidir. Türkiye’deki “millet” kavramı, bünyesinde barındırdığı bütün etnik ve dini grupları kavrayan, hepsini aynı değerde gören, ülkenin bütünü üzerinde her birinin ayırımcılık yapmaksızın aynı derecede sahiplik hakkı olduğunu kabul eden bir anlayışa sahiptir. Bu anlayıştaki millete olan sevginin adı da “Milliyetçilik”tir.
Bu kapsamda Ziya Gökalp’tan Atatürk’e uzanan milliyetçilik anlayışı, dışlayıcı ve ötekileştirici değil, birleştirici ve kapsayıcıdır. Anadolu’da imparatorluktan milli devlete geçiş bu anlayış etrafında meydana gelmiş, Türk halkı, coğrafyamızda yaşayan bütün kardeş ve akraba kültürlerini kavrayıp bütünleştirerek bir millet ve bir milli devlet inşa etmeyi başarmıştır. Milli devlet ile ulus devlet anlamları arasında da hiçbir fark yoktur.

***


Küreselleşmenin kendi doğasında olan ulus-devlet karşıtlığı ve bunun üniter yapıya verdiği zarar, özellikle son yıllarda belirginleşmiştir. AB dahil Avrupa’daki Türk karşıtlığı söylemler, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerine karşı yürütülen politikalar, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni itibarsızlaştırma çabaları, Cumhuriyetin temel ilkelerini, milli bütünlük ve beraberliği savunmasız bırakmaya yönelik beyan ve istekler, iç hukuka ve iç işlerimize müdahale anlamındaki talepler ve daha birçok faktör ulus-devleti yıpratmaya yönelik girişimler olarak değerlendirilmektedir.
Bu durum, toplumda egemenliği kaybetme, kültürel aşınma, toplumsal çözülme, dış dünyaya tabi olma gibi endişeleri arttırmıştır. ABD’nin kendi çıkarlarına paralel yürüttüğü, çelişkili politikalar da bu duyguyu güçlendirmiştir. Bu durum, ulusal çıkarları koruma düşüncesini ön plana çıkarmıştır. Türkiye’nin AB’ye olan isteksizliğin artışında, diğer hususların yanında bu gelişmelerin de rol oynadığı düşünülmeli, ABD’yle ilişkilerde de ihtiyatlı olunması hatırdan çıkarılmamalıdır.
Ülkenin birliğine ve bütünlüğüne zarar veren iç ve dış gelişmeler, medyadaki taraflılığın artmasına rağmen, geniş bir halk kesimi tarafından görülebilmekte, duyulabilmekte ve kıymetlendirilebilmektedir. Bu gelişmeler, tarihten kaynaklanan, özellikle cumhuriyet döneminde eğitimle yüceltilerek üst düzeyde tutulan, diğer taraftan da halkın içinden doğarak geleneksel bir konuma ve kültürünün bir parçası konumuna gelen milliyetçilik duygularını canlandırmaktadır. Bir ülkenin önce var olması, bütünlüğünü muhafaza etmesi, güvenlik içinde olması ve sonra da demokrasi içinde refah seviyesini yükseltmesi gerçeği, yaşanan olaylarla daha da belirginleşmiş ve geniş bir kesim tarafından benimsenmiş, egemenlik ve güvenlik birinci öncelikli konu durumuna gelmiştir.

***


Ulus-devlet anlayışı, bu ülkenin varlığının, bütünlüğünün ve güvenliğinin temel taşıdır. Zikredilen “ulus”da, birleştirici ve bütünleştirici anlamıyla “Türk Ulusu” dur. Buradaki Türk ifadesi etnik anlamda değil, Türkiye’ye ait olma anlamındaki birleştirici bir kimlik tanımıdır. Türk Ulusu’na aidiyet kimliği olan Türk ifadesi, kimsenin etnik kökenini ifade etmesine engel değildir. Diğer taraftan Türk kelimesi Türk ulusuna ait olma kavramının yanında Türk Irkı’nın da ifadesidir. Ancak bu durum “Türk” ifadesinin sadece etnik köken olarak algılanmasını gerektirmez ve böyle de görülemez.
Ancak bölücülerin yanında, birçok liberal demokrat ve kendini aydın olarak gösterenler bunu, sadece bir etnik kimlik olarak ifade etmekte ve onun yerine “Türkiye” ve “Türkiyeli” kelimelerini kullanmaktadır. Hatta bir kısım siyasetçilerden bazıları bilerek ve kasıtlı olarak, bazıları bilmeden, bazıları da oy kazanmak veya en azından kaybetmemek kaygısıyla Türk kelimesini ifade etmekten kaçınmakta veya bunu sadece bir ırk olarak nitelendirmektedir. Ulus-devlet anlayışının modasının geçtiği belirtilmektedir. Bu davranış biçimlerinin bir kısmı dış etkenlerden kaynaklanmakta, bir kısmı da dış etkene tabi olmadan bilerek veya modaya uyum sağlamak için bilmeden gerçekleştirilmektedir.

***


Türk Milleti’nin duygu ve düşünceleriyle oynayanlar, “Türk” ve “Türküm” demekten kaçınanlar, maalesef medyada da kendilerine çok geniş bir yelpazede yer bulmaktadır. Bütün vatandaşlar anayasa, kanunlar ve fırsatlar önünde eşit görülmesine ve eşit haklara sahip olmasına rağmen, etnik gruplara grup hakları verileceğini sorumsuzca ifade eden sorumlu kişiler de bulunmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti masa başında değil, savaş meydanında kurulmuştur. Varlığı ve bütünlüğü ulus-devlete dayanır. Üniter devlet ve laiklik anlayışı bu yapıyı güçlendirir. Her açıdan güçlü, varlığını ve bütünlüğünü sağlam temellere oturtmuş bir Türkiye, dünya güç odaklarını rahatsız etmektedir. Onlar daha kolay kontrol edilebilen yapıda bir Türkiye görmek istemektedir. Küreselleşmenin de hedefi ulus-devlet yapılarını yıkmaktır. Onun için Türkiye, değişime ve onun da ötesinde dönüşüme zorlanmaktadır. Daha da vahimi içeride bunu başardıklarından övünenler de bulunmaktadır.
Türkiye’nin ulus-devlet anlayışı hedeftedir. Türkiye hem dış güçlere, hem de içeride buna yardımcı olan zihniyete karşı ulus-devleti koruma mücadelesi vermektedir. Vermeye de devam etmelidir. Türk Milletinin bu mücadeleye tümüyle katılması, olayları yakından takip etmesi ve davranışını buna göre düzenlemesi elzem görülmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları