Ulu yöne doğru ulur kurt...
"Ulu yön" neresi? Gökyüzü... Neden gökyüzü? Göktanrı'dan dolayı...
Ulu yöne, Ulu'ya doğru kim seslenir? Kurtlar... Kurtlar dikerler başlarını gökyüzüne, ulu yöne, seslenirler kendi dillerince. Türk bu seslenmeyi ulu yöne doğru bir seslenme, Tanrıca bir seslenme, bir yakarı olarak gördüğü için "uluma" demiştir.
Kurtların neden uluduğunu bilim bugün tam açıklayabilmiş değildir. Yorumlar, kestirimler vardır. Genel kanı ulumanın kurtlar arası bir iletişim aracı olduğu yönündedir.
Ulu yöne doğru seslenmek savı, en az bu bilimsel savlar kadar doğru ve tutarlıdır bizce.
Ulumayı can kulağı ile dinlediğimizde bir yakarı olduğunu anlayabiliyoruz. Bir haykırış, bir çığlık, bir feryat değildir; insanın içini ürperten acıklı bir melodisi vardır kurt ulumasının. Yakarışın ses tonu, ses rengi var mıdır? Vardır elbette ve bizce kurt uluması yakarışla özdeştir. Yakarışın resmi yapılabilir mi? Elbette her din'e, her inanca göre yapılabilir/yapılmıştır. Ne ki, yakarının en yalın, doğal, görkemli resmi, kurt'un başını gökyüzüne doğru dikip Ulu'ya doğru yönelme hâlidir. Bunu bir de uluma sesiyle desteklediğinizde yakarı; görkemli, gösterişli bir görünüm kazanmaktadır. Ve bu manzarayı izlerken, ulumanın gökyüzüne doğru yükseldiğini duyumsarsınız, yani oraya doğrudur, yerle yerdekilerle bir ilgisi yoktur.
"Cennetin Kütüphanesi" adlı deneme türü kitabıma aldığım bir Kars söylencesi, bu ulu yöne doğru seslenip yakarma savımı onamaktadır. Onu aktarayım:
"Ay biçiminde dizilirlermiş kurtlar. Başkurt da geçermiş karşılarına ve başını gökyüzüne kaldırarak ulurmuş yakarırcasına. Ay biçiminde kurtlar da yansılarlarmış onu.
Her yanı karla kaplı Doğu Anadolu dağlarında Şubat ayı korkunç olur kurtlar için. Saldıracak yılkı kalmaz, öteki avların da kökü kesilir sanki. Kurtların ay biçiminde dizilerek yakarışları, işte bugünlerde olur.
Derler ki bu ulumaların sonunda, acırmış yüce Tanrı kurtlara ve gökten 'kudret helvası' yağdırırmış. Öyle bir helvaymış ki bu, bir lokmacık yiyen kurt, hayat bulurmuş o anda ve yaza dek açlık nedir bilmezmiş.
Peki, hani olur a, bu helvanın inişine tanık olanlardan biri (biz de onlardan duyduk bunu zaten), bu helvadan alabilse, yani kurttan pay kapabilse... Neler olur o zaman? Bunu bir kez, Kars'ta yaşayan 'Kurt Baba' lakaplı bir ulu kişi yapmış ve helvanın her bir parçasını bir Türk boyuna armağan etmiş.
Almışlar Türk boyları helvadan paylarını ve bakın neler etmişler:
Yerli (Osmanlı'dan bu yana Kars'ta yaşayan Oğuz Türk'ü), hamura katıp kete yapmış. Çinçavat (Iğdır ve Tuzluca'da yaşayan Türk boyları, Gagavuzlarla akraba oldukları söylenir), çorbasına katıvermiş. Azerî Türk'ü diline, Türkmen (Kars'ta yaşayan Kızılbaş Türkler) sazının teline sürmüş. Kürt'süz olur mu? Ona da payını vermiş Kurt Baba. Tam yiyormuş ki Kürt, konuğu gelmiş, ona ikram etmiş helvanın hepsini.
İşte bu nedenledir ki; Yerli'nin ketesinin, Çinçavat'ın çorbasının tadına doyum olmaz. Azerî'nin dili kudret helvası tadar. Türkmen vurdu mu sazın tellerine, bülbül bile susup dinler. Kürt'e gelince, öyle merttir ki sofrasına, bir koyunu olsa, onu da keser konuğuna yedirir."
Sözü, bir horyatımla bağlayayım:
Kurt ulurdu
Ay bedir kurt ulurdu
Kurdun gizini bilse
Türkoğlu kurtulurdu