Ukrayna’daki gelişmeler ve Kıbrıs faktörü
Ukrayna, NATO’nun ve beraberinde AB’nin doğuya doğru genişlemesinde Rusya açısından tampon bölge konumundadır. Rusya’dan Batı’ya giden doğal gazın içinden geçtiği ülkedir. Nüfusunun önemli bir kısmı Rus kökenlidir. Rusya’nın, Ukrayna’ya bağlı özerk cumhuriyet
Kırım’da, Karadeniz, Akdeniz ve onunla bağlantılı diğer denizlerde varlığını devam ettirebilme imkânına sahip olduğu güçlü bir donanma üssü bulunmaktadır.
Ukrayna, Batı tarafından da, AB’ye ve NATO’ya bağlı bir statüde bulundurulmak istenmektedir. Bu nedenle Ukrayna üzerinde Rusya’yla Batı’nın açık bir rekabeti söz konusudur.
Ukrayna’daki olaylar, Rusya yanlısı devlet başkanının AB ortaklık anlaşmasından vazgeçmesini müteakip başlamış, muhalefetin duruma hâkim olması Rusya’yı endişelendirmiş ve harekete geçip Ukrayna’ya müdahalesine sebep olmuştur.
***
Ukrayna, Rusya’nın Batı’ya kaptırmak istemediği ülkelerin başında gelmekte, diğerleri gibi ona da ekonomik çıkarlar sağlamaktadır. Ukrayna’nın batısındaki toplumun önemli bir kesimi ekonomik imkânlardan daha çok siyasi özgürlüğe önem vermekte ve Batı’ya benzemek istemektedir. Siyasi özgürlükten ziyade, daha iyi ekonomik imkânlar isteyen ve genellikle doğuda yaşayanlar ise Rusya’dan kopmak istememektedir. Bu durumu gözeten Batı’nın da Ukrayna’ya ekonomik vaatlerde bulunduğu görülmektedir.
Kırım’da ise durum farklıdır. Rusya, Sivastopol’deki donanma üssünden dolayı var olan etkinliğini artırmak, Karadeniz’de kontrolü dolaylı değil, doğrudan sağlamak ve Ukrayna üzerindeki Batı baskısını sınırlamak için Kırım’ın kontrolünü tamamen ele geçirmek istemektedir. Buradaki nüfusun önemli bir bölümünün Rus kökenli olmasını da bahane ederek soydaşlarının can güvenliğini sağlama adına Kırım’da kontrolü değişik yöntemler kullanarak sağlamış durumdadır. Kırım parlamentosu Rus asıllılar tarafından ele geçirilmiş, yandaş bir başbakan atanmış ve Rusya’ya bağlanmak için oybirliğiyle karar almıştır. Bu konuda referandum yapılması kararını da, önlem alınmasını engellemek için 16 Mart 2014’e çekmişlerdir.
NATO, Rusya’nın Ukrayna ve Kırım’daki girişimlerinden vazgeçmesi için bazı siyasi, diplomatik ve ekonomik yaptırımlar uygulaması yönünde girişimlerde bulunmaktadır. Ancak askeri girişim söz konusu değildir. Rusya’nın da Batı’ya karşı doğal gaz kozunu kullanması mümkündür. Ancak bu durumda her iki tarafın da zarar göreceği bir gerçektir. Ukrayna ve Kırım, Rusya için hayati öneme sahip olduğundan bazı fedakârlıkları göze almasını gerektirebilir. Osetya ve Abaysa gelişmelerinde Batı’nın müdahale edememesi, Rusya’nın buna benzer bir uygulamayı Ukrayna üzerinde yapmasına cesaret verdiği değerlendirilmektedir. Ukrayna ve Kırım’da Rus baskısının azalmasının, onun tatmin edilmesine, menfaatlerinin dengelenmesine bağlı olacağı kıymetlendirilmektedir.
***
Sonuç itibariyle tarafların top yekûn bir savaş içine girmesi beklenmemektedir. Ancak hem Ukrayna hem de Kırım’da iç çatışmaların çıkması mümkündür. Bölge yeni bir vekâleten savaş sahasına dönüşebilir. Ne Batı’nın, ne de özellikle Rusya’nın bölgede kontrolü kaybetmek istemediği görülmektedir. Ancak etnik, coğrafi ve askeri durum, deneyimler, Suriye’deki tablo ve İran’da devam eden nükleer denetim sürecinin akıbeti, Rusya’nın daha cesaretli ve etkin davranmasına imkân vermektedir.
Bu gelişmelere Kıbrıs’ta devam eden, “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti”ni hayata geçirmeyi hedefleyen, Türkiye ve KKTC’nin de aleyhine olan müzakere sürecini de eklemek gerekir. Bu beklenti gerçekleşirse Kıbrıs bütünüyle AB üyesi ve sonrasında da NATO üyesi olabilecektir. Mevcut fiili durumda GKRY’yle iyi ilişkiler içinde bulunan, bazı imkânlar da elde eden ve edebilecek olan Rusya’nın, AB ve NATO üyesi konumuna gelen bir Kıbrıs’tan dolayı özellikle Doğu Akdeniz’de ve dolayısıyla Orta Doğu’daki etkinliğinin kısıtlanacağı bir gerçektir.
Bu nedenle Ukrayna ve Kırım’daki Rus baskısının azalması ve dengelerin yeniden tesis edilebilmesi için, Kıbrıs’taki mevcut statünün muhafazası yönündeki bir gelişmenin, Rusya’yı tatmin etmesi söz konusu olabilir. Bu konunun gündeme getirilmesinde fayda görülmektedir. Böyle bir gelişmenin Türkiye ve KKTC’nin ulusal çıkarlarına da uygun olacağı dikkate alınmalıdır.