TV'lerde uyutulan bir millet!

Kitle iletişim araçlarının kalabalıklar üzerindeki etkisi II. Dünya savaşı öncesi ve savaş sırasında doruk noktaya ulaştı. Özellikle Nazi Almanya'sına gidilen süreçte ve Hitler'in iktidarında bu araçlar yoğun bir şekilde kullanıldı.

2. Dünya Savaşı'nın yıkıcı etkisinden sonra kitle iletişim araçlarından çıkan her mesaj topluma doğrudan değil, belirli bir süzgeçten geçerek ulaşmaya başladı. Özellikle okur-yazarlığın yüksek olduğu Avrupa ülkeleri ve ABD'de bu araçların kitle üzerindeki saldırganlaştırıcı etkisi azalmaya başladı.

Televizyonun yaygınlaşması, cep telefonları, internet teknolojisinin her eve girmesi kitlelerin kolayca uyutulup, yönlendirilmesinin önüne geçti. Çünkü insanlar tek bir kaynaktan haber alma yerine birçok farklı kaynaktan haber alabilme imkanına kavuştular.

Günümüzün gelişmiş ülkelerinde kitlelerin uyutulması ve siyasi anlamda manipüle edilmesi hala çok zor. Çünkü bireylerin medya okuryazarlıkları gelişti; irdeleme ve kıyas imkanıyla olaylara daha soğuk kanlı ve mantık çerçevesinde yaklaşıyorlar.

Hal böyle olunca kitleye uygun bir medya ortamı doğuyor. Fanatik ve taraflı habercilik terk edilmiş durumda. Bunun yerine haberse haber, magazinse magazin veriliyor. İktidar eliyle sansür, baskı medya sermayelerine doğrudan müdahale gibi sorunlara nadir rastlanıyor.

Türkiye'deki durum ise bambaşka bir çizgiye evrilmiş durumda. Türkiye'nin en çok tık alan sitelerinde magazin ve cinsellik haberlerinden geçilmezken, ekranlardan pespayelik, bayağılık akıyor. Sanki el birliğiyle millet; duyarsızlaştırılıp, cahil bırakılmaya çalışıyor.

Önde gelen televizyon kanallarında evlendirme programları, cinayet çözmeler, magazin ve bol entrikalı dizilerden geçilmiyor. Ramazan ayının gelmesiyle kısmen azalan bu programların yerini ise iftar öncesi ve sahur vakitlerinde dini içerikli yayınlar aldı.

Ancak bu yayınların birçoğu çıkış amacından sapmış açık bir mankurtlaşma operasyonuna dönüşmüş durumda.

Geçtiğimiz günlerde beyaz saçlı o meşhur hocanın programında denk geldim. Vatandaşlar iftar öncesi sorular soruyorlar. Sorulardan bir tanesi aynen şuydu: "Cinsiyet değiştiren biri, namazı hangi haline göre kılmalıdır?" Herkesin merak ettiği bu soru dakikalarca anlatıldı!…

Sonrasında gelen sorulardan bazıları: "İşaret parmağına yüzük takmak günah mı, diş tellerim abdest almaya engel mi, saça çizik attırmak doğru mu, sırat köprüsünden önce küçükler mi yoksa büyükler mi geçecek, Allah'ın isimleri neden hep erkeklere veriliyor…"

Daha fazla dayanamıyorum ve başka kanala geçiyorum. Burada karşıma "Hamile kadınlar sokakta gezmesin" diyen zevat çıkıyor… Yine değiştiriyorum kanalı… Bu sefer ekranda Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez var. Feyz almak için, merakla dinliyorum; alçak gönüllülüğün öneminden ve israftan bahsediyor. Aklıma milyonluk Mercedes geliyor… Kapatıyorum televizyonu…

İftardan sonra önemli bir gelişme vb var mı diye tekrar açıyorum televizyonu… Devletin kanalı TRT-1'de bir tartışma programı… Biraz dinleyeyim diyorum; o da ne! Ekranın altında "Beslenmemiz kaderimizi etkiler mi?" sorusu… Kader inancıyla beslenmeyi bir araya getirip aynı potada eriten zihniyete daha çok dayanamıyorum.

Eskiden mankurtlaştırma girişimleri yapılırdı da hiçbiri bu kadar açıktan olmamıştı. Keşke bu operasyonlara dinimizi alet etmeseydiniz.

Yazarın Diğer Yazıları