Tuzsuz Deli Bekir raconu ile iç/dış politika

R. Erdoğan, esip gürlerken, tüm dünyaya en üst perdeden meydan okurken Dışişleri Bakanı mangalda kül bırakır mı?..

Irak Başbakanı Haydar el İbadi'nin "Türkiye ile savaşırız" sözlerine Mevlüt Çavuşoğlu'nun verdiği yanıta bakın (!);

"Sen madem bu kadar güçlüsün niye PKK yıllardır senin topraklarını işgal ediyor? Bir terör örgütüne karşı mücadele edemiyorsun, zayıfsın. Ondan sonra da kabadayılık yapmaya kalkıyorsun, retorik içerisine giriyorsun."

Şaka gibi!..

Birbirlerine ironi yapıyorlar herhalde!.. Retorik içine giren tek İbadi mi?..

Şu laf ebeliklerini hangi aklı başında dış politika uzmanına yorumlatmaya çalışsak, ilk olarak dış politikanın tutarlılık ve ciddiyetinden başlar sonra ağızdan çıkan sözlerin dikkate alınması için önce kendinde neler olması gerektiği konusunda iyi bir ders verir.

Terör örgütü ile çözüm süreci masasından yeni kalkan, kendi sınırları içinde yediği baskınlarla her gün onlarca şehidinin acısı ile kavrulan, büyük şehirlerinde canlı bombaların patladığı ülkenin Dışişleri Bakanı'nın yaptığı çıkışa bakın?..

Üstelik bu Bakan öyle bir iktidarın bakanı ki; devletin içine başka bir terör örgütünün sızdığını fark edememiş, aldatılmış bir iktidarın bakanı. Meclis'inin bombalanmasına engel olamamış halde, bu söylemle başka bir ülkenin Başbakanına ders vermeye kalkıyor. İbadi, çıksa "Sen kendi topraklarının içindeki PKK'ya, DHKP-C'ye, IŞİD'e, FETÖ'ye bak. Önce onları hallet sonra konuşalım" dese ne cevap verecek acaba?..

Diplomatlar bu tür dış politika tarzına ne der?..

Bizim günlük lisanda buna "hem kel hem de fodul" derler.

Stratejik çukurluğun babası, azledilen Başbakan Ahmet Davutoğlu'na bütün günahların yıkılmasının ardından güya bambaşka bir dış politika stratejisi izliyoruz. Hatta, Binali Yıldırım, bunu düşmanlıkların sona erip dostlukların başlayacağı bir süreç olarak tarif etmişti ama Bağdat'ta büyük güvenlik betonları ile korunan kendi mahallesinden bile dışarıya çıkamayan İbadi'den her gün azar yer hale düştük!..

Ne yapıyoruz? Kabadayılıklara, ciddi devlet tavrı duruşu/kararlılığı yerine kabadayılık raconu ile cevap veriyoruz. İşin diğer üzücü bir yanı da tüm bunlara Türk devletinin temel kolonu olan TSK'nın acz içine düşmüş Genelkurmay komuta kademesinin de alet olması!..

Bakın!..

Rusya/Suriye'nin Halep konusunda uyarısı ve "uçaklarınızı düşürürüz" tehdidinden sonra Fırat Kalkanı operasyonu çerçevesinde yaptığımız hava harekatları yeniden kesildi. Savaş uçaklarımız, PKK/PYD ve IŞİD unsurlarını Suriye'de vuramıyor. En son 19 Ekim'de PKK/PYD, 22 Ekim'de IŞİD unsurlarını havadan vurduk. O günden bu yana Genelkurmay Başkanlığı tarafından her gün sabahın en erken saatlerinde Fırat Kalkanı ile ilgili gazetecilere gönderilen bilgilendirme raporunda şu ifade gözden kaçmıyor;

"Hava kuvvetlerimize ait uçaklar tarafından hava harekatı icra edilmemiş, ani çıkacak hedeflere yönelik olarak yerde bekler uçak görevlendirilmiştir."

Söz konusu süreyi kapsayan Fırat Kalkanı operasyonun 59'uncu gününden dün itibarıyla gelinen 72'nci günde ise TSK destekli ÖSO güçlerinin kontrol edebildiği alan bin 265 kilometre kareden bin 345 kilometre kareye çıkabildi. Dün (sabah 07.00) itibarıyla ÖSO'nun El Bab'a yaklaşabildiği en ileri nokta 14 kilometre uzaklıkta.

Rusya, aleni olarak Türkiye'yi El Bab ve Halep'ten uzak durun diye uyarırken, ABD PKK/YPG ile ittifakını perçinlerken, Musul'da bırakın sahada olmayı, masanın kenarına bile yanaştırılmıyorken, Irak'ta Türkmen şehirleri PKK/Peşmerge tarafından paylaşılırken... Ha bir de!.. 2014'te IŞİD'in Türkmen şehri Telafer'de yaptığı katliama AKP iktidarının kılını bile kıpırdatmadığı unutulurken...

Şimdi, Şırnak/Silopi sınırına yapılan yığınaklar... Hem de bu nasıl bir metot ise; Ankara ve Çankırı'dan zırhlı birliklerinin çıktığı anda basın ile bunu dünya aleme ilan ederek!.. Sonra bol hamasetli ve kabadayı raconu ile yapılan dış politika atakları. Bu arada Rusya'ya gidip muhatabı ile görüşen bir Genelkurmay Başkanı...

Ve cevabı bulunamayan sorular, sorunlar dağı...

"Musul operasyonuna Türkiye katılmayacak" dediler, katılabildik mi?.. Güya, yığınak yapıp bir gözdağı operasyonu yapıyoruz. Buna dünya inanmıyor.

Gaziantep'i, Şırnak'ı temizleyememişsiniz, El Bab'ı temizlemekten, Telafer'i kurtarmaktan, Musul'da olmaktan bahsediyorsunuz... Suriye'de, ABD'nin Rusya'nın müsaade ettiği kadar ilerleyebiliyorsunuz. "Dur" diyorlar duruyorsunuz, "yerinde say" diyorlar yerinde sayıyorsunuz. Dışarıyı iç politikaya malzeme ederek, Türkiye'nin başını her gün daha da ağrıtıyorsunuz.

Tüm bunlar da yemiyormuş gibi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gelmiş geçmiş komutanlarını tüm dünya kamuoyu önünde kavga ettiriyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi huzurunda, paşalarınızın terörist şüphesi ile üzerlerinin arandığının fotoğrafını dünyaya servis ediyorsunuz. Sonra, o ordunun komutanlık koltuğuna yapışan, hain darbe girişimi sırasında esir düşmüş Genelkurmay Başkanı'nı mevcutlu olarak başta ABD, Rusya olmak üzere yurt dışına pazarlıklar (!) yapmaya gönderiyorsunuz.

Bu nasıl bir kabadayılık, kim ciddiye alacaksa ve gerçekte kime yapılıyorsa!..

NOT: Geleneksel Türk gölge oyununun Karagöz perdesinde Tuzsuz Deli Bekir tiplemesi mahallenin kabadayısıdır. Olaylar içinden çıkılmaz bir hale geldiğinde gelip olayı kaba kuvvet ile çözer. Bir elinde kılıç veya tabanca bulunur. Milletimiz bu tiplemeye, bugüne kadar seyrederken hep gülmüştür!..

Yazarın Diğer Yazıları