“Türkmenlere yardım” ise suç duyurusu niye?
Tayyip Erdoğan, gazeteci Can Dündar hakkında, “MİT’e ait yardım TIR’ları” ile ilgili Cumhuriyet’te yayınlanan haber dolayısıyla, kendi adına suç duyurusunda
bulundu.
Erdoğan, dilekçede Dündar’ı “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etmek, gizli kalması gereken bilgileri açıklamak” ile suçladı.
Erdoğan, Kars’ta yaptığı yasa dışı mitingde de “Türkmenlere yardıma karşı çıkıyor” gerekçesiyle “Ey Bahçeli, sen bu milletin milliyetçisi olana kadar bu millet sana itibar etmeyecek, bunu bilesin. Ana muhalefetin başındaki kişi de benzer şeyleri söylüyor. Neymiş, Türkmenlere gizli gizli yardım götürüyormuşuz, yardım gizli gizli gider miymiş? Ana muhalefetin genel başkanı Esed’in, Pensilvanya’nın, Kandil’in ağzıyla konuşuyor” dedi.
* * *
Yardım gerçekten Türkmenlere gitmiş olsaydı, bu bilginin devletin güvenliği ile ne ilgisi olabilirdi?
Yardım gerçekten Türkmenlere gitseydi, bunun açıklanmış olmasının Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmakla ne ilgisi olabilirdi?
Yardım gerçekten Türkmenlere gitmiş olsaydı, bunun neresi gizli kalması gereken bilgi?
Yardım gerçekten Türkmenlere gitmiş olsaydı, konuyla ilgili haber yapanlar hakkında suç duyurusunda bulunmanın ne mantığı var?
AKP iktidarı gerçekten Türkmenlere yardım gönderseydi, herkes hükümeti alkışlar, destek
verirdi.
* * *
Yandaş basında da MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye yönelik haksız ve tamamen yalana dayanan eleştiriler var. Türkeş’in kemiklerini sızlatıyormuş!
Bahçeli’nin Türkmenlere gidecek yardıma karşı çıkacağına kim inanır? Böyle bir yardım yapılmış olsaydı, Bahçeli bundan memnun olmaz mıydı?
Kaldı ki geçen yıl, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Hatay’da durdurulan TIR’ın Suriye’deki Türkmenlere yardım götürdüğünü söylediğinde, Suriye Türkmen Meclisi Başkan Yardımcısı Hüseyin El-Abdullah, “Türkmenlere yardım getiren bir TIR yok. Geçen hafta İsviçre’den içinde kıyafet olan bir TIR geldi” demişti. Zaten TIR’ların geçtiği Öncüpınar kapısı, Özgür Suriye Ordusu adlı örgütün elindeydi. Şimdi IŞİD orayı da almak üzere!
Ahmet Davutoğlu da MHP’yi eleştirirken “Milliyetçilik sadece İç Anadolu’da, Karadeniz’de değil, Türkiye’nin her yerinde al bayrağı dalgalandırmakla olur” diyebiliyor.
Nasıl dalgalandırdınız al bayrağı? Diyarbakır’da şehir merkezindeki “Ne mutlu Türk’üm diyene” yazılı levhayı kaldırmadınız mı? Güneydoğu Anadolu’daki pek çok ilde, alan hâkimiyetini, yani egemenliği PKK’ya terk etmediniz mi? Her türlü milliyetçiliği ayaklarınızın altına aldığınızı, ulusçulukla hesaplaşma vakti geldiğini ilan etmediniz mi? “Türk’üm, doğruyum”u ilkokullardan kaldırmadınız mı? T.C.’yi resmî binalardan silmeye başlamadınız mı?
* * *
Erdoğan’ın “Sen bu milletin milliyetçisi olana kadar” eleştirisi de ilginç! “Anayasa’dan etnik vurguyu kaldıracağız, vatandaşlık maddesini değiştireceğiz, sadece Türkiyelilik esas alınacak” diyen kimdi peki? Millete adını bile çok görenlerin, seçimler gelip çatınca milliyetçi kesilmesi, “herkesi kör, âlemi sersem zannetmek” mi, yoksa düşüşü durdurmak için umutsuzca bir çabanın eseri mi?
Erdoğan ve Davutoğlu, hangi milletin milliyetçisidir?
* * *
Türkiye, gerçeklerin bu kadar ters yüz edildiği, yalanın, kandırmanın, aldatmanın esas alındığı bir seçimi daha önce yaşamamıştı.
Hitler’in “Büyük Yalan” doktrinine göre “Yalanın büyüklüğü ona inanılmasını sağlayan başlıca faktördür. Büyük kalabalıklar büyük bir yalandan hiç şüpheye düşmezler, bir insanın gerçeği bu kadar saptıracak kadar ileri gideceğine inanmazlar. Kısacası yalan ne kadar büyük olursa, kitlelerin ona inanması ihtimali o kadar artar.”
Ama Hitler’i, büyük yalanlar da kurtaramamıştı!