Türkiye'yi köşeye sıkıştıran soru...
Vakit çok geç olmadan!.. Vakit daha fazla kaybedilmeden!..
Nasıl izah ederseniz edin... Öfkenin, rövanşizmin hâkim olduğu ortamda iç ve dış hain odakların bundan faydalanarak kurduğu tuzakları görüp akla ve sağduyuya acil dönüş yapmalıyız. Birinci ve olmazsa olmaz şart; usulet ve suhuletle hareket eden kararlı devlet aklının acilen tesis edilmesi. Sanmayın sadece 15 Temmuz hain darbe girişiminin sonuçları ile boğuştuğumuzu. Konjonktüre göre hareket eden sadece o anı yaşayan siyasilerin başımıza sardığı büyük felaketler yüzünden bu günleri yaşıyoruz. Ya sonrası!..
Bakanlar Kurulu'nun dünkü toplantısının ardından Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş da aynı şeyleri tekrarladı durdu. Rakka'ya düzenlenecek olası operasyonda YPG ile hareket edemeyeceğimizi, Menbic'in bu terör örgütü tarafından boşaltıldığını ve Fırat'ın doğusuna geçtiklerini, falan filan...
Sahadaki gerçekler öyle mi? Kocaman bir HAYIR!..
Günlerdir yazıyorum; El Bab gerçeklerini. Azez-Cerablus hattında kurmaya çalıştığımız güvenli bölgede nasıl gedik verdiğimizi. İhanetleri, tezgahları, ABD'nin kazıklarını... ÖSO'nun güvenilmez yapısını... Somut örnekleriyle!..
Kamuoyuna doğruları söylememek, kafamızı çöl kumlarına gömmek neye fayda getirir?.. Canımız, kanımız uğruna ödediğimiz bedellerden hiç mi ders alınmıyor?..
Devam edelim öyleyse!..
Menbic'in terör örgütü YPG tarafından boşaltıldığı gerçek değil, Fırat'ın doğusuna falan geçtikleri de yok. ABD, ÖSO bileşenleri satın alma sürecinde Fırat Kalkanı operasyonunda bizi zaafa düşürürken bir yandan da Menbic'de askeri tahkimatı/yığınağı en üst düzeye çıkardı. TSK'nın geçtiğimiz hafta içinde bölgede yaptığı gözlem ve tespitlere göre, ABD, günlerce 20/25 civarında TIR'larla ve bir o kadar pikaplarla Menbic'e ve civarındaki kritik yerlere silah yığdı.
Bütün bunlar R.Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ABD'de muhataplarına "Rakka'ya operasyonu YPG ile değil bizle beraber" yapın derken oldu.
ABD'deki muhatapları ile görüşürken Mevlüt Çavuşoğlu'na ne dendi ne hatırlatıldı biliyor musunuz?..
Eski "Başbakan" Ahmet Davutoğlu'nun 20 Ocak 2015'te partisinin Diyarbakır il kongresindeki sözleri;
"Kobani'ye buradan selam ediyorum. Kobani'deki her kardeşimin alnından öpüyorum."
ABD'liler "Sizin Başbakanınız değil miydi bu sözleri sarf eden?" diye sordular. "O zaman bunları söylüyordunuz PYD/YPG'ye destek veriyordunuz. Şimdi ne oluyor?" dediler. Çavuşoğlu da sadece "O zaman konjonktür gereği söylenen sözlerdi bunlar" deyip cılız ve inandırıcı olmayan bir savunmayla masada kaldı. Diplomatik kaynaklardan duyduğumuza göre, ABD'liler bunu Ankara'da gerçekleşen heyetler arası görüşmelerde de önümüze koyuyor.
E!.. Öyleye bu konjonktür hazretlerinin azizliği deyip safa mı yatacağız?.. Buna da kocaman bir HAYIR!..
Türkiye'nin güvenliği için El Bab'a inmemiz şart. Fakat acı bir gerçeği bir kez daha yaşayarak test ettik. ÖSO'nun yapısı ile bu iş olmuyor. ÖSO kılıflı, Rakka ortak YPG operasyonu tezgahlarına karşı da uyanık olmalıyız.
***
Mehmetçik bölgede yalnız kaldı. El Bab'a inerken Türkiye'yi yeni büyük kederlere boğacak şehit ve yaralılar vermemiz olası. Askerimiz hem Suriye'de hem de sınırlarımız içinde terör bölgesinde çarpışırken çok vahim bir hatada ısrar ediliyor. GATA ve askeri hastaneler sivilleştirildi. Askerimizin moral ve motivasyonu sıfıra indirildi. Fotoğrafı net olarak görebilmeniz için askeri kaynaklardan ulaştığım bazı bilgileri özetleyeyim;
* Güneydoğu'da çarpışan ve omuzu paramparça olan bir üsteğmen ameliyat için 6 gün bekletildi. "Sıra var" denilmesi üzerine annesinin isyanı ve bazı üst düzey yetkililerin devreye girmesi ile subayımız ameliyat edilebildi.
* Suriye'de ve terör bölgesinde yaralanan askerlerimizin karşısına Sağlık Bakanlığı'nın tüm hastanelerde uyguladığı sevk sistemi gerekçesi yüzünden zorluklar çıkarılıyor.
* Fizik tedavi rehabilitasyon ve yanık merkezlerinde tedavi olmak için gelen gazilerimize sıra bekletiliyor.
* Sağlık Bakanlığı sevk sistemi yüzünden telefonla randevu almak isteyen gazilerimize bazı bilinçsiz görevliler "Demokrasi gazimiz misiniz?" diye(!) soruyorlar.
* Suriye'de ve terör bölgesinde görev yapan askerlerimiz, eşlerine "Benim başıma bir şey gelirse, yaralanırsam beni özel hastaneye yatırın" diye tembih ediyor.
* Özellikle terör bölgesinde görev yapan askerlerimiz, yaralanmaları halinde Diyarbakır'da Selahaddin Eyyubi Hastanesi'ne yan bölüm olarak bağlanan asker hastanesine ve diğer hastanelere gitmek istemiyor. Çünkü bu ve Dicle Üniversitesi Hastanesi'nde terör örgütü PKK'lı doktorların ve hemşirelerin görev yaptığı belgelendiği ve daha önce yaşanan örneklerde olduğu gibi öldürülme korkusu hâkim.
Savaş ortamında, askerlerimizin moral ve motivasyonu için lojistiğin ne kadar önemli olduğunu söylemeye gerek var mı?.. Tüm dünyada bu lojistiğin en birinci unsuru da asker hastaneleridir. Eğer, yanlış uygulamaya müsaade ederseniz askerin savaşma azmi ve motivasyonunu bitirirsiniz. Savaş cerrahisi ve hekimliği çok ayrı bir uzmanlık alanıdır. GATA ve asker hastanelerinin sivilleşmesini savunanlara şunu sorarım;
Meskûn mahal operasyonları sırasında binlerce yaralıya bakmak için neden GATA'daki hekimleri bölgeye, devlet hastanelerine gönderdiniz?.. O zaman yapılan bu doğru uygulamayla verilecek şehit sayılarının artışının önüne geçilmedi mi?..
Sakat uygulama yüzünden GATA ve asker hastanelerinden çok sayıda hekim emekliye ayrılıyor. Güneydoğu'da bölücü terör örgütüne karşı çarpışan üst düzey bir subaydan dinlediğim;
"Askerimizin moral motivasyonu çok düşük. Hakkâri'de cep içi kadar bölgelerde ilerleme sağlayamıyoruz. Onlarca teröristi öldürsek de ertesi gün oluk gibi militan akıyor karşımıza. Askerimizin aklında hep 'Ben yaralanırsam sonum ne olacak' var."
İngiliz ve Amerikalının para ve silahına karşı mücadele etmek için verilecek canımızdan gayri neyimiz var? Ama!.. Bize her şeyden öte sağ ve diri kalacak Mehmetçik lazım!..