Türkiye’yi İmralı’ya teslim eden anlayış
Başbakan Erdoğan adına İmralı’ya giden MİT Müsteşarı’nın başkanlığındaki “devlet heyeti”, Ocak ayı başında idam mahkumu teröristbaşıyla “mutabakat” a varmıştı. Bu anlaşmanın özünü 6 maddede şöylece toplamak mümkündür;
1- PKK terörü bırakacak. 2- Karşılığında: PKK, Türk Milleti’nin adı anayasadan çıkarılıp devletimize ortak olacak, 3- PKK’ya terk edilen “özerk” statüde “yerel yönetimler” kurulacak, 4- PKK’ya ait olan bu yönetimlerde, “ana dilde eğitim” yapılacak, 5- Dağda-bayırda, cezaevlerinde ve dış ülkelerde ne kadar bölücü varsa Türkiye’ye gelebilecek, “etnisite” adına parti kurup (Bu parti PKK da olabilir) siyaset yapacak, 6- Teröristbaşı serbest kalacak ve siyasetin başına geçecek.
Kısaca bu aziz vatan üzerinde, bizimkilerin büyüyeceğiz dedikleri “iki ortaklı bir devlet” kurulacak. Aynen Irak’ı işgal edip 1 milyondan fazla insanı öldüren, binlerce namuslu aile kadınlarına tecavüz eden Amerikan-İngiliz vahşetinin “Irak Arap Cumhuriyeti”ni yıkarak yerine, “Arap-Kürt” ortaklığına dayanan “Irak Federal Cumhuriyeti’ni kurduğu gibi. Bugün adına “Büyük Orta Doğu Projesi” denilen, tarihi adı “Haçlı seferleri” olan, resmi haritasında Türkiye’mizin de bölüneceği açıkça gösterilen bir tuzağa doğru sürükleniyoruz. Türkiye’mizin bu noktaya, 2002 AB/PKK süreciyle kolayca nasıl geldiğini anlamak için, yöneticilerimizin ülkemizin bütünlüğüne bakışını, yeniden düşünmek zorundayız. Konuyla ilgili iki örnek vermek isteriz:
Cumhurbaşkanı Gül, Kuveyt El Ray’a verdiği röportajda şöyle demiş: “Bundan önce de Türkiye’de Kürt sorunu olduğunu söylemiştik. Ancak hak talep etmek ve terör faaliyetine katılmak kavramlarını ayırmamız gerekir.” (C.Başkanlığı sitesi, 3.05.2013)
Başbakan Erdoğan: TBMM grup toplantısında şöyle konuşmuş: “Terör örgütü benim askerime, benim polisime düşman gözüyle bakıyor. Fakat biz, şu anda bütün bu bakışlara rağmen suçlu gözüyle bakıyoruz. Neden? Demokrasinin gereği bu. Hukukun üstünlüğü bunu gerektiriyor. Bundan dolayı, insani yaklaşım bunu gerektirdiği için bunu yapıyoruz, bunu yapmakta kararlıyız. “ (14.10.2008)
Devletimizin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü üzerine yemin etmiş olan ve böyle bir makamda oturan Cumhurbaşkanı Gül’e göre ülkemizde “Kürt sorunu” varmış. Dikkat ediniz, 40-45 bin insanımızın kanına ve canına giren, dünyanın en vahşi “bölücü terör” sorunu değil de Türk Milletinin ayrılmaz bir parçası olan “Kürt” kökenli vatandaşlarımızın “sorunu” varmış. Bu da bir “hak” talebiymiş(!) Yani; Orta Doğu’da yaşanan bunca kanlı çatışmadan, 22 İslam ülkesini bölmeyi planlayan BOP sorunu, onun maşası PKK, teröre başvurmadan hak talebinde bulunsa sorun yokmuş, öyle mi? PKK da ‘T.C. egemenlik ve toprak talebi hakkımı kendiliğinden vermediği için silaha, teröre başvurmak zorunda kaldım’ demiyor mu?
Peki soralım, dünyanın neresinde ve hangi hukuk anlayışında etnisitenin böyle bir hakkı vardır?
Başbakan Erdoğan da; “Terör örgütü benim askerime, benim polisime düşman gözüyle bakıyor. Buna rağmen biz PKK’ya suçlu gözüyle bakıyoruz. Demokrasinin gereği bu. Hukukun üstünlüğü bunu gerektiriyor” diyerek aynı görüşü savunmuyor mu? Açalım: PKK, insanlarımızı öldürdüğü için suç işliyormuş. Yoksa, ülkemizi bölmek istemesi suç ve düşmanlık değilmiş!.. Beğendiniz mi? Eğer bir ülkeyi bölmek, düşmanlık değilse, acaba düşmanlık nedir? Üstelik insanlarımızın öldürülmesi, ülkemizin bölünmesi için yapıldığına göre, bundan daha büyük düşmanlık olabilir mi? Teröristbaşıyla “mutabakat” ın mantığı, bu anlayışa dayanmıyor mu? Terörü durdur, ülkeye ortak ol. Çözüm: Türk Milletinin uyanmasında ve seçim sandığındadır. Buyurun göreve...