Türkiye'yi bütün olarak yönetmek
Alevisi sünnisiyle, sağcısı solcusuyla, denizin kıyısı kırsalıyla, kentlisi köylüsüyle Türkiye'yi bir ve bütün olarak yönetmek iktidarların birinci görevidir.
Ancak tarihiyle bütün, coğrafyasıyla tam, ekonomisiyle entegre bir Türkiye güçlü olabilir.
Marjinalleştirme, kutuplaştırma, ötekileştirme ve şeytanlaştırma üzerine kurulu siyaset; siyasetlerin en kötüsüdür. .
Ülkeyi doğu/batı, insanları sağcı/solcu, yurttaşları bizim partili/ başka partili görmek ve ona göre muamele yapmak bu halka yapılacak en büyük kötülüktür.
Biz ve zillet ittifakı, cumhur ittifakı ve dörtlü çete, Yeni Türkiye ve Eski Türkiye'ci sloganlarını atanlar Türk milletini bölerek yönetmeye çalışanlardır.
Türkiye'de siyaset bütün üzerinden değil parça üzerinden yapılmaktadır.
Vatanı en fazla sevdiğini iddia eden siyasi partiler parçaya hitap eden tavırları yüzünden marjinal konumda kalmaktadır.
Türkiye'de iktidar da sanki Türkiye Cumhuriyeti adlı demokratik bir devleti değil de kendi parti devletini ve partililerini temsil ediyormuş gibi bir siyaset izlemektedir.
İktidar kendisine muhalefet eden her siyasi hareket için "yaşasın cehennem" sloganı atmaktadır.
Kutuplaştırmadan, ötekileştirmeden yönet!
31 Mart seçim sonuçlarına göre İstanbul/Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanlığı'nı CHP kazanmıştır.
İlçelerde durum ise şöyledir: İstanbul'da 39 ilçenin 24'ünde AK Parti, birinde MHP seçimi kazanmıştır.
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisindeki toplam 312 üyeden 176'sı AK Parti, 4'ü MHP, 132'sini ise diğer partilerin üyeleri almıştır.
Ankara'da ise 25 ilçe belediyesinden 19'unu AK Parti, 3'ünü MHP, 3'ünü de CHP almıştır.
Seçmen verdiği oylarla İstanbul Büyük Şehir Belediyesini CHP'nin yönetmesini istemiştir. Aynı seçmen ilçelerin yönetimini ve belediye meclisini kahır ekseriyatla AK Parti'ye vermiştir.
Seçmen, resmen siyasi partilerin birbirlerine hazmetmeye, birlikte ülke sorunlarının altına girmeye zorlamaktadır.
Seçmenin siyasi partilere tek başına, mutlak manada yönetme yetkisi vermemiştir. Bunun bir anlamı vardır. Böylece seçmen siyasetçilere "kutuplaştırmadan, ayrıştırmadan, ötekileştirmeden yönet" demiş olmaktadır.
Bir defa seçmen bütün gücü bir siyasi görüşe vermemiştir. Seçmen resmen erk ve yetkiyi partiler arasında dağıtmıştır. Böylece siyasilerin birbirlerine muhtaç, birbirleriyle iletişim içinde ve birbirlerine saygılı bir biçimde ülkeyi yönetsinler istemiştir.
Seçmene siyasilere bizi bir, bütün ve birlikte yönetin demiş olmaktadır.
31 Mart mahalli idareler seçiminde Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşları verdikleri oylarla siyasetçilere eğer aldılarsa çok ciddi mesajlar vermiştir.
Seçmen siyasetçilere 'bütün yurttaşları sevin, herkese eşit/adil davranın, bir olun, birlikte ve bütün olarak ülkeyi yönetin' mesajı vermiştir.
Dahası seçmen siyasilere ihtilaflarınızı değil uyumunuzu öne çıkarın, parcacı/partici değil bütüncü ve birlikte yönetin demiş olmaktadır.
Seçmenin mesajı alındı mı?
Seçmen siyasi partilere vermesi gereken mesajı vermiştir ama siyasiler bu mesajı almamakta direnmektedir.
Siyasi partiler özellikle de iktidar seçmenin verdiği mesajı almamaya kararlı olduğunu göstermiştir. AK Parti genel başkanı Erdoğan'ın son zamanlarda yaptığı "atı alan Üsküdar'ı geçti" ve "topal ördek" söylemi başından bu yana seçmenin verdiği mesajın ne denli ters algılandığını göstermektedir.
Muhalefetten seçilen büyük şehir belediye başkanlarına "topal ördek" demek "çoğunluk bizde hadi hizmet et de görelim" tehdidini savurmak anlamına gelmektedir.
Bu Büyük Şehir Belediye Başkanlığına "ya bizim partiden olursan ya da hizmet yapamazsın" fanatikliğinin siyasete yansıması anlamına gelmektedir.
Muhalefet liderine karşı bir şehit cenazesinde gerçekleştirilen linç girişimi sonrası yaşananlar Türkiye'de siyasetin ne denli tehlikeli bir aşamaya evrildiğini göstermektedir.
Türkiye'de siyasiler demokrasinin şartların eşit kılınması demek olduğunu anlamak zorundadırlar. Siyasi iktidarların bütün yurttaşları hem bütün hem de birlikte yönetttiği zaman karşılaşılan sorunlar büyük ölçüde aşılmış olacaktır.