Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Türkiye’nin kıymetini bilelim

Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da başlayan sisteme karşı hareketler, gittikçe artarak devam ediyor. Fitilin ilk ateşlendiği ülke olan Tunus’ta, olayların şiddeti kısa sürede azaldı ve oluşturulan geçici yönetim, şimdilik durumu sakinleştirmiş görünüyor. Burada en önemli faktör devlet başkanının yönetimi hemen bırakması ve ülke dışına kaçması oldu. Ancak durumun devamı, halkın beklentilerinin karşılanmasına bağlı. Güven telkin eden bir yönetim tesis edilebildiği, yeniden geriye bir dönüşün olmayacağı, adil bir seçim ortamı yaratılabileceği ve halkın beklentilerinin makul bir süre içinde yerine getirilebileceği inancı oluşturulabildiği takdirde, zaman içinde demokrasiye geçilebileceği de beklenilebilir. Ancak temennimiz bu olmakla beraber, bunları şimdiden söylemek oldukça erken.
Tunus’u takiben, Mısır’da, Yemen’de, Cezayir’de, Ürdün’de, hatta Filistin’de sisteme karşı hareketler devam ediyor. Suriye de tedirgin. Ülkelerden bir kısmının yönetimi kırallık, bir kısmının da cumhuriyet. Çoğunda seçimler de yapılıyor. Bu hareketlerden çekinen birçok bölge ülkesinde yöneticiler, reformların yapılmasına ilişkin tedbirler alıyor ve vaatlerde bulunuyor. Bu ülkelerin tümüne baktığımızda ortak noktalarının, baskıcı rejimler, ekonomik zorluklar, işsizlik, insan hakları ve özgürlüklerin kısıtlanması olduğu göze çarpıyor. Ancak Mısır’da olanların kısa sürede sona ermesinin biraz zor olduğu anlaşılıyor.
Mısır’daki olayların büyümesinin sebebi, ülkeyi 30 yıldır yöneten Mübarek’in artık istenmemesi. Kırallık rejiminden sonra darbe ile iktidara gelen Nasır, onu takiben Enver Sedat, onun öldürülmesinden sonra da iktidar olan Mübarek, Cumhuriyet idaresi olmasına, demokrasinin gereği seçimlerin yapılmasına rağmen, oluşturdukları sistem ile askerî yönetimin bir devamı niteliğinde baskıcı rejim kurmuşlar ve halkı ümitsizliğe sürüklemişlerdi.
Mübarek, kendisine bir yardımcı atamasına, hükümeti değiştirmesine, iç işleri bakanlığına bir generali getirmesine, reformlar yapılacağını belirtmesine, Eylül 2011’deki başkanlık seçimlerinde aday olmayacağını açıklamasına rağmen, halkı tatmin edemedi. Çünkü muhalif halkın, eylemi durdurmaları halinde beklentilerinin karşılanacağına ilişkin yönetime güveni olmadığı gibi, gözaltına alınıp tutuklanacakları ve cezalandırılacakları endişesi de var.
Mısır’daki olaylarda ordunun tutumu da son derece ilgi çekici. 480.000 kişilik ordu, gösterileri bastırmak için teşebbüste bulunmuyor. Çünkü halkın içinden gelen ve mecburî askerlik sisteminin olduğu bir yapıda. Kendi halkına karşı hareket etmiyor. 330.000 kişilik polis gücü ise profesyonel. Zaman zaman göstericilere müdahale ediyor ve hatta sivil kıyafet giyerek iktidarı destekleyen taraf gibi muhaliflerle çatışabiliyor.
Ordu, çatışmaların durması için iktidar yanlısı olanların meydanlardan çekilmesini istedi. Bunun üç anlamı olabilir. 1. Ben muhaliflerden yanayım. 2. Meydanda sadece muhalifler kalsın, kolay müdahale edebileyim. 3. Meydanda tek taraf olursa çatışma olmaz. Ordu, ülkede saygınlığını devam ettiriyor ve onun tarafsız davranması üçüncü durumu ön plana çıkarıyor. Bu şekilde davranarak doğrusunu da yapıyor.
Olayların yatışmasının mutlaka Mübarek’in yönetimi bıraktığını açıklamasına bağlı olduğu anlaşılıyor. Ancak bundan sonra ne yapılabileceği düşünülebilecek. Aksi halde hiçbir tedbir fayda getirmeyecek.
Ordu’nun idareye el koyması da zayıf bir ihtimal. Çünkü ordunun başındaki generalleri Mübarek atadı. Doğrudan ona karşı gelmek istemezler. Ordu iktidar olursa, zaten bu duruma darbe sürecinde gelindiğinden halkın bu durumu kabullenmesi şüpheli. Halk yeniden eski düzene geçilebileceği çekincesini taşıyabilir. Ordu iktidara gelirse bunu elinde tutması mümkün değil, birine vermesi gerekir, kime? Bu nedenle ordunun da, Mübarek’i yönetimi bırakması yönünde telkinde bulunması büyük bir ihtimal.
Halkın hemen hemen tamamının Müslüman olduğu, laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti anlayışını benimseyen ve uygulayan Türkiye’nin önemi bir kere daha ortaya çıktı. Seçim yapılması demokrasi olduğunu göstermiyor. Demokrasinin bütün kurallarıyla ve kurumlarıyla işlemesi gerektiği gerçeği bir kere daha gözler önüne seriliyor. Bunun için ülkemizin, sistemimizin kıymetini bilelim, onun bozulmasına imkân tanımayalım. Örnek ve hatta model ülke olmamızın avantajlarını en iyi şekilde kullanalım.

Yazarın Diğer Yazıları