Türkiye’nin Irak ve Barzani açılımı
Irak’la “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği” anlayışı çerçevesinde müşterek bakanlar kurulu toplantısı yapacak kadar ileri götürülen iyi ilişkiler, bir müddet sonra bozulmuş, son günlerde de yeniden iyileşmeye başlamıştır. Barzani yönetimiyle olan ilişkiler ise iyileşmenin yanında bir başka boyutta şekillenmektedir.
Irak’la ve Barzani yönetimiyle olan ilişkilerin değişime uğramasının arka planında, başta Suriye’deki olmak üzere bölgede meydana gelen gelişmeleri ve bunun Türkiye’ye olan etkilerini görmek mümkündür.
***
Irak’la olan ilişkilerin bozulmasının sebeplerine baktığımızda; son seçimlerde Irakiye cephesinin nispeten üstünlük sağlamasına rağmen, yeni güç dengesinde bekleneni alamadığını, Maliki’nin iktidar olduğunu ve Türkiye’nin Irakiye’yi desteklemesini kendisine tehdit olarak algıladığını söylemek mümkündür.
Maliki’nin Şii olmasının Türkiye’nin mesafeli davranmasına neden olduğu ve İran’la birlikte hareket ederek Suriye’deki Esad yönetimini desteklemesinin de ilişkileri zedelediği ifade edilebilir.
Hakkında tutuklama kararı verilen Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Haşimi’nin Türkiye tarafından himaye edilmesi de ilişkileri gerginleştirmiştir.
Türkiye’nin merkezi hükümetten bağımsız olarak Barzani yönetimiyle enerji anlaşmaları yapması, Türk Dışişleri Bakanı’nın merkezi hükümetin onayı olmadan Kerkük’ü ziyareti tepki yaratmıştır.
İlişkilerin yeniden iyileşmesini sağlayacak yakınlaşmanın sebeplerine baktığımızda da; iç politika kapsamında 2014’te Irak’ta seçim olmasını ve Maliki’nin bütün kesimlerden oy almak istemesini bir gerekçe olarak algılamak mümkündür.
Enerji bağlantısında Türkiye’nin Irak merkezi hükümetini yok saymasının, hem ikili hem de ABD’yle olan ilişkilerde sorun yarattığı görülmüştür. Bunun aşılması gerektiği değerlendirilmiştir.
Irak’taki terör olaylarının güvenliği tehdit ettiği, İslami terörün bunda önemli payı olduğu, Suriye’de kurulan Irak Şam İslam Devleti’nin Türkiye ile ortak tehdit haline geldiği anlaşılmıştır. ABD ve Batı’da da bu tehdidin ön plana çıktığı görülmüş, Rusya’nın da aynı görüşü taşıması, Suriye konusunda ABD/Batı ile Rusya’yı birbirine yakınlaştırmıştır.
Kerkük sorununda Irak Merkezi Hükümetinin davranış tarzının, Barzani’den farklı olduğu ve bunun hem Türkiye’nin, hem de Türkmenlerin lehine olduğu görülmüştür.
ABD-İran ve Türkiye-İran ilişkilerindeki yumuşamanın Irak’a da yansıdığı söylenebilir.
Suriye’nin kuzeyinde kurulan Kürt Özerk Yönetimi’nin (PYD) PKK destekli olması, çatışmanın, Özgür Suriye Ordusu’nun Şam yönetimini devirmesinin dışına çıkarak Kürt ve İslami grupların birbirlerine üstünlük sağlayarak egemenlik mücadelesine dönüşmesi bölgede tehdit oluşturmuştur. Bu gelişmeler iki ülkenin sorunları birlikte halletme zaruretini ortaya çıkartmış ve aralarındaki gerginliğin giderilmesinin her iki ülkenin de menfaatine olduğu anlaşılmıştır.
***
Barzani’yle Diyarbakır’da buluşma ve görüşmelerden beklenen hususlar da; çözüm sürecine destek almak, enerji anlaşmaları konusunda Irak merkezi yönetimiyle mutabakat sağlanması yönünde yaklaşımda bulunmasını sağlamak, PKK’nın PYD üzerindeki etkisinin kırılmasında rol oynamasını talep etmek olarak değerlendirilebilir. İç politika olarak da, düzenlenen çeşitli etkinliklerle, yaklaşan seçimlerde Kürt kökenli vatandaşların oyunu almak üzere sempati yaratmak, onlarla empati kurmak şeklinde kıymetlendirilebilir.
***
Irak’la olan yakınlaşmanın ve bölgesel konularda iki ülkenin de çıkarlarını gözetecek tarzda hareket etmenin çıkarlarımız açısından uygun olduğu değerlendirilmektedir.
Ancak Suriye’nin kuzeyinde, Barzani yönetimi gibi, Türkiye’yle iletişim içinde ve kontrol edilebilir bir Kürt Özerk Yönetimin kurulmasına yeşil ışık yakacak tarzda hareket etmenin hatalı bir yaklaşım olacağı düşünülmektedir. Böyle bir yönetimin Barzani yönetimiyle irtibatlı olarak, Büyük Kürdistan projesinin güneydeki iki bacağını oluşturacağı, Barzani yönetiminin devlet gibi kabul edilmesinin de onun statüsünü yükselteceği ve bunun da yönetimin bağımsızlığa ve Büyük Kürdistan’a evrilmesini güçlendireceği hesaplanmalıdır.
Çözüm süreci ve iç politika beklentilerinin bütünleşme değil, ayrışmaya yol açacağı bilinmeli, Türk Milleti olgusunun zedelenmesine fırsat verilmemelidir.