Mısır’da Cumhurbaşkanı Mursi, kendisini “Firavun yetkileri” ile donattıktan sonra ülkede meydana gelen krizi ve çatışma ortamını sona erdirmeye çalışıyor ama yargıçlarla görüşürken, kararnameyi tamamen iptal etmeyeceğini ancak bazı kısıtlamalara gideceğini söyledi.
Mısır’da Müslüman Kardeşler’e yakın İslamcı grup olan el Gama el İslamiye’nin üst düzey bir ismi ve ideoloğu olan Nageh İbrahim ise “Mursi’ye karşı çıkarak protesto eden liberaller suikasta kurban gidebilir” dedi.
İbrahim, “Bir suikast kampanyası başlatılabilir. Bu öngörüm, bir bilgiye değil, siyasi durumun analizine dayanıyor” şeklinde konuştu. İbrahim, Müslüman Kardeşler’in merkezlerine yapılan saldırıların, liberallere ve aydınlara yönelik şiddetli bir tepkiyle sonuçlanabileceğini öne sürdü.
Yani kendileri Tahrir meydanında gösteriler yaparak yönetimi devirebilir ama karşı taraf da benzer bir girişimde bulunursa, liderleri öldürülebilir.. İşte demokratikleşmeden anladıkları budur.
Türkiye’de de iktidarı ele geçirenler, sahte delillerle muhalif aydınları içeri tıktı, teker teker de hastalıktan ölmelerine göz yumuyor.. Bunlar da suikast sayılır..

***

Mısır’da çıkarılan kararname, Mursi’nin emir ve kararlarını mutlak hale getirip kurucu meclisin de yargı kararlarının üzerinde sayılmasını öngörüyor. Muhalifler, bu sebeple Mursi’yi “Yeni Mısır firavunu” diyor ve “Mursi’nin diktatörlükte Mübarek’i bile geçtiğini” söylüyor. Mursi’ye en sert tepki seçimdeki rakibi Muhammed Baradey’den geldi. Baradey, “Mursi tüm devlet gücünü eline geçirdi. Kendisini firavun atadı. Devrime darbenin vahim sonuçları olacak” dedi.
Mursi’nin kararlarına göre Cumhurbaşkanı “devrimi korumak” amacıyla istisnai kararlar alma yetkisine sahip olacak. Cumhurbaşkanı’nın geçmiş kararları ile aldığı tüm kararlar ve anayasal düzenlemeler, yeni anayasa tamamlanana ve meclis seçimleri gerçekleşene dek nihai kabul edilecek ve herhangi bir merci tarafından durdurulamayacak.

***

Peki Türkiye’de, MİT mensuplarının yargılanmasını Başbakan’ın iznine bağlayan yasa, ne yasasıdır? Bilindiği gibi, Başbakan’ın talimatı ile MİT yetkilileri Oslo’da PKK ile masaya oturmuş ve konusu suç teşkil eden bir uzlaşmaya varmıştı. Cumhuriyet savcıları, görüşme tutanakları basına sızdırıldıktan sonra soruşturma açtı ve MİT görevlilerini ifade için çağırdı. MİT görevlileri, yargının bu talimatını dinlemedi ve Tayyip Erdoğan da kısa sürede Meclis’ten bir yasa çıkardı. Yasa sadece MİT görevlileri değil, Başbakan’ın görevlendirdiği herhangi bir görevli hakkında soruşturma açmayı da yine Başbakan’ın iznine tabi kılıyor.
Şimdi bu ne yetkisidir?

***

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “AKP milletimizin bölünmesi ve ayrılması konusunda ya iktidara gelirken razı edilmiş ve bu maksatla eline tutuşturulan yol haritalarına bağlılık iradesi göstermiştir.
Ya da beceriksizliğini ve sefaletini gizleyebilmek, çürümüşlüğünü ve çürüklüğünü saklayabilmek için belirli bir sürenin geçmesi ve arkasından biraz daha soygun ve talan işlerine devam edebilmek için her düşüklüğe kucak açması gerekmiştir” diyor.
Bahçeli, “Demokratikleşmeyle ayrılmanın denklemi, barış sözleriyle kavganın önsözü, özgürlük çağrılarıyla Türk milletinin etaplar halinde etnik kimliklere dönüşü sağlanmaya çalışılmaktadır.
Ancak Milliyetçi Hareket Partisi’nin bunlara izin ve fırsat vermeyeceğini inşallah muhatapları yaşayarak göreceklerdir.
Milliyetçi Hareket’i es geçenler, bizi yok farz edenler ne yapabileceğimizi, aziz milletimiz lehine neleri göze alabileceğimizi tahmin dahi edemeyeceklerdir.
Unutmayınız ki, kulun hesabı varsa Cenab-ı Allah’ın da bir hesabı, Milliyetçi Hareket’in de bir bildiği vardır” diyor ama bence bütün bu bölücü projeler hayata geçirildikten sonra MHP’nin de elinden hiçbir şey gelmez. Bahçeli’nin bu sözlerinin, milliyetçileri bir süre daha oyalamaktan başka bir anlamı
yoktur.
Çünkü ABD’nin işaretiyle sıra Türk Milliyetçileri’ne operasyon yapmaya gelmiştir!
Ne yapılacaksa şimdi tam zamanıdır. Yarın çok geç olabilir. Milletin istikbali, herhangi bir siyasi partinin genel başkanının kararlarına da bağlı değildir.