Türkiye’de üst akıl kim?
ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi çerçevesinde ilk resmi adım, 2004 yılında, Joe Lieberman ve Chuck Hagel’in konu ile ilgili bir tasarıyı kongreye sunması oldu.
Lieberman ve Hagel, ABD kongresinde, BOP kapsamındaki 17 ülkenin ABD’deki büyükelçileriyle bir toplantı yaptı. Türkiye ve İsrail de, BOP’ta adı geçen ülkeler arasındaydı! Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu da kongredeki bu toplantıya davet edildi.
“Yeni Marshall Planı” olarak tanıtılan Lieberman-Hagel tasarısında, “Büyük Orta Doğu ve Orta Asya Kalkınma Bankası’nın” kurulması ve bu bankanın, özel sektör gelişmeleri, bölgesel ticaret ve yatırımları desteklemesi maddesi yer alıyordu. Tasarıda ayrıca, Büyük Orta Doğu ve Orta Asya Kalkınma Vakfı oluşturularak, ekonomik ve siyasi yardım programlarının idare edilmesi, özel sektörün, küçük ve orta ölçekli girişimlere varıncaya kadar koordine edilmesi bulunuyordu.
Tasarı, oluşturulacak özel bir “Demokrasi Fonu” aracılığıyla sivil toplum, hukuk kuralları ve iyi yönetimin desteklenmesini de öngörüyordu. Tabii buradaki “iyi yönetim” , Amerikan taraftarlığı demektir..
***
Senatör Chuck Hagel, 23 Ocak 2004’te Brüksel’de yaptığı, “Amerika, NATO ve Büyük Orta Doğu” başlıklı konuşmada, “21 yüzyılda NATO’nun Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında stratejik yoğunluğu, Türkiye, Afganistan, Irak, Akdeniz ve İsrail ve Filistin üzerinde olacaktır. Akdeniz, 21. yüzyılın en stratejik bölgesi olarak öne çıkacaktır” dedi.
Aytunç Altındal’a göre Büyük Orta Doğu Projesi ile İstanbul tarafsız bir komisyon tarafından yönetilecek. İstanbul, kurulması tasarlanan Birleşik Orta Doğu Devleti’nin başkenti olacak. Türklüğün izleri silinecek. Sur içi, Vatikan tarzı bir yapıya kavuşacak.
Bu tartışmalardan sonra İstanbul, bombalarla sarsıldı.
O dönemde Sesar’ın bir incelemesinde şu soru soruluyordu:
“Cezayir’deki GIA ve FIS’den Latin Amerika’daki Özgürlük Savaşçıları ve Ölüm Mangaları’na; Afganistan’daki Talibanlar’dan Endonezya’daki Yarasa’ya; Balkanlar’daki Arnavut ve Sırp çetelerinden Kafkaslar’daki Ermeni çetelerine, Guatemala’daki Yeni Anti-Komünist Örgütü ve Örgütlü Ulusal Anti-Komünist Hareket’ten Türkiye’deki Komünizmle Mücadele Dernekleri’ne kadar bütün bu örgütler, kimin eseridir?”
NATO’nun değil mi?
Demek ki, dünyada terör konusunda en tecrübeli örgüt NATO’dur. Terörün organizatörü NATO’dur!
***
Konunun güncel yönü ise şöyle izah ediliyordu:
“Kuzey Irak’taki Kürdistan’ı her şekilde desteklediği bilinen ve hatta yıllarca onbinlerce şehit vermemize sebep olan PKK’nın derinlerinde oynadığı rol, devlet katmanlarında fazlası ile deşifre olmuş bir İsrail’le ’stratejik işbirliği’ yapacak kadar körleşen kadrolar ile Cidde’deki zirvede ’İslam Ortak Pazarına karşıyım’ diyecek kadar Batı’ya vazgeçilmez bir destek sunan siyasal kadrolar aslında aynı NATO perspektifine hizmet etmektedir!”
İncelemenin sonuç bölümünde ise şöyle deniliyordu:
“Unutulmamalıdır ki Tayyip Erdoğan’ın şahsında inşa edilen sürecin Türkiye’yi getirmek istediği nokta; hem Türkiye’nin iç yapısı, hem de Türkiye’nin bölgede oynayacağı rol açısından yeni NATO konsepti ile birebir uyumludur. Ve o NATO; silah altyapısından personel altyapısına kadar Tayyip Erdoğan dinamiğine karşı sigorta görevi göreceği zannedilen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sadakatle bağlı olduğu kurumdur!
Neticede; Tayyip Erdoğan’a inanarak Türkiye’de İslâm’ın, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne inanarak da bağımsızlık ve Atatürk milliyetçiliğinin sağlam bir zemin edineceğini düşünen kitleleri büyük bir hayal kırıklığı beklemektedir!
Ne TSK, ne AKP milli ve yerli bir dinamik üretecek bir inisiyatife sahiptir. Cidde’de Müslümanların gözünün içine baka baka; ’İslam Ortak Pazarına inanmıyorum’ demeyi değişim olarak lanse edebilen özenti bir yapı ile Türk Milleti’nin gözünün içine baka baka ’Türkiye’nin milli çıkarları ile müttefiklik gereklerimizi en optimum şekilde sağlamaya çalışıyoruz’ diyebilen edilgen bir yapı, aynı üst akıl tarafından yönlendirilebilir noktaya gelmiştir.”
Küresel Haçlı Seferi adlı kitabımda da yer alan bu değerlendirmeler, maalesef doğru çıktı..