Türkiye’de sendika başkanı olmak
Türkiye gerçekten farklı bir ülke. Bu farkını her alanda görüyoruz. En farklı yanı ise koltuk sevgisinin dünyanın hiçbir ülkesinde olmadığı kadar büyük olmasıdır.
Bu sevgi öyle büyüktür ki vatan millet sevgisinden bile fazladır.
Koltuk sevdası her alanda vardır. Siyasi partilerde, bürokraside ve sendikalarda.
Son dönemde işçi hakları ve çalışma hayatı ile ilgili yazılarımdan dolayı sendikacılıkta koltuk sevdasını anlatacağım.
Sendikaların en büyük gelir kaynağı, üyesi işçilerden kesilen aidatlar. Yani gördüğünüz o heybetli sendika binaları, eğitim tesisleri ve başkanların lüks otoları hep işçilerin alın terinden kesilen aidatlarla alınmaktadır. Kısacası işçi varsa sendika da vardır.
Gelin görün ki Türkiye de işler böyle gitmiyor. Sendikaların büyük bir bölümü bugün sendika ağalığı yöntemi ile yönetilmekte, sendika genel başkanları bir seçildi mi bir daha gitmek bilmemekte. Sendikanın başarılı ya da başarısız olması önemli değildir. Önemli olan sendika başkanının varlığıdır.
Türkiye 1980 darbesinden sonra sendikacılıkta farklı bir boyuta gitti. İşçi hakkını savunan bir çok sendikacı yasaklarla uzaklaştırılınca yerini, yeni jenerasyon başkanlara bıraktı. İşte o başkanların büyük bir bölümü şimdi “duayen” unvanı ile 30 yılı aşkın süredir görevlerini sürdürüyorlar.
Çok mu başarılılar?
Hayır? Türkiye’de sendikacılığın geldiği nokta ortada. Sendika üyelerinin kazandıkları haklar, sefalet çizgisinin bile altında. Siz hiç son 10 yıldır bir iki sendikanın dışında, hak arandığını gördünüz mü? Bağırıp çağıran, sokaklarda yürüyen, üyesinin hakları için mücadelesini haykıran kaç sendika gördünüz?
Hafızanızı zorlayınız? Aklınıza 3 sendika mücadelesini getiriniz?
Eminim ki, Tekel işçilerinin eylemi dışında hiçbir şey aklınıza gelmez.
Türkiye’de bu işi hakkıyla yapan sendikacılar var. Ancak bir de o koltuğa yapışan neredeyse kapacaklar diye tuvalete bile gitmekten korkan başkanlar var. İşte o duayen lakaplı başkanlar Türkiye’de sendikacılığın sonunu getirmiştir.
Türkiye’de kayıtlı 10 milyonun üzerinde işçi olmasına rağmen maalesef sendikalı işçi sayısı 1 milyonun bile altındadır. Bunun nedeni yüzde 20’si hükümetin çıkarttığı yasalardaysa yüzde 80’i de Türkiye’deki sendikacılık sistemindedir. Sendika başkanlarının bitmek tükenmek bilmeyen koltuk hırslarındandır.
Sendikaların uyguladığı delege sistemi ile koltuğa bir oturan bir daha kalkmıyor. İtiraz eden duayen başkana karşı çıkanlar bir anda kendini ya sürgünde ya da kapının önünde buluyorlar. Bugün bir çok sendika üyeleri gözünde korku imparatorluğu oluşturmuştur.
Türkiye’de artık yeni bir sendikacılık yasasına ihtiyaç vardır. Başkanın adamı olmaya zorlayan delege sistemi kaldırılmalı ve her işçinin demokratik hakkı olan seçme ve seçilme izni verilmeli. En önemlisi bir başkanın 30 yıl o koltukta oturup krallık kurmasına engel olunmalı.