Türkiye zarar görmeyecekmiş!
Her olayda aba altından sopa gösterme hadsizliği devam ediyor. Ankara’daki ABD Büyükelçiliği’ne yapılan saldırının ardından ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone, “Türkiye ile ilişkilerimiz zarar görmeyecek” diye açıklama yapıyor.
Görevi devredecek olan ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, görevi devralacak olan John Kerry aynı telden çalıyor, “Türkiye ile ilişkilerimiz zarar görmeyecek” diyor. Diğer Dışişleri yetkilileri de benzer şeyler söylediler.
Belki şimdi, “Ne yani, zarar görecek mi demeleri gerekirdi” diye içinden geçirenler olabilir.
Hayır, niye öyle söylesinler? Amma dikkat edin ve bu meseleye de “mütekabiliyet esasına göre” bakmayı deneyin lütfen...
ABD’de Türklere yapılan onca saldırı var, Müslümanlara yönelik onca tehdit, onca can yakma, onca ocak söndürme, Kur’an’ından Peygamber’ine kadar onca aşağılama var; Türkiye çıkıp da “ABD ile ilişkilerimiz zarar görmeyecek” diyor mu?
Üstelik ABD’deki bu tür eylemler bir CIA, bir devlet politikası. Devlet Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da, Suriye’de Müslüman’ı aşağılayınca, bunlar Siyonist basında yer alınca, Kiliselerde organize olarak pis işler tezgâhlanınca, sıradan vatandaş da tutuyor yakaladığı ilk Müslüman’a, ilk Türk’e zarar veriyor. İşin içinde tabii Ermeni diasporası, İsrail’in arkasındaki Neoconlar da var. Lâkin orada olmayan burada oluyor, sanki ABD elçiliğine saldırı, devletin ve Türk istihbaratının organize işi imiş gibi, “Bu menfur saldırıdan Türkiye ile ilişkilerimiz zarar görmeyecek” sesleri yükseliyor.
Aslında bu tür beyanlar, “Bu saldırıdan ilişkilerimizin zarar görmesi gerekirdi amma biz, geçmişteki dostluğumuz ve ilerideki işbirliğimizin hatırına şimdilik sizi affediyoruz” demenin diplomatçası.
Oysa, DHKP-C’yi yıllardır, bu örgüt üyesi teröristi ise 14 senedir topraklarında barındıran AB üyesi ülkeler olmalı değil mi, ABD’nin, “İlişkilerimiz zarar görmeyecek” diye uyarması gereken?
Kapalı kapılar ardında Türkiye’ye elbette, “Sınırlarınız yolgeçen hanı oldu, biraz dikkatli olun” uyarısı yapılabilir. Zâten yapılmıştır da.
Benim asıl merak ettiğim, böyle bir uyarı karşısında Türk Dışişleri dâhisi “sıfır sorun” mucidi Sayın Davutoğlu’nun, “Başımıza sardığınız Suriye belâsından sonra sınır güvenliği mi kaldı” diye tepki verip vermediğidir.
Ve bir şey daha...
ABD elçiliğine yapılan DHKP-C saldırısının ardından yandaş basının “İmralı Süreci” ile bağlantı kurup, sinekten yağ çıkarma denemesi. Neymiş efendim, süreci baltalamak için Batılı istihbarat örgütleri DHKP-C’yi devreye sokmuş olabilirmiş?
Eee?
Eee’si, demek ki Türkiye doğru yolda, sürece devam, öyle mi?
Bu beyler, PKK-AKP sürecini desteklemek için asıl ilgi kuracakları konuyu ıskalıyor, kendilerine yardımcı olmak isteriz. Bakınız, havalar ne kadar iyi gidiyor... Demek ki, süreci Mikail aleyhisselam da destekliyor; görmüyor musunuz? Halktan böyle bir desteği nasıl gizlersiniz?