"Türkiye, Suriye politikasını sorgulamalı"
Türkiye olayların başlangıcında Esad yönetiminin hemen iktidardan uzaklaşması yerine, onun ikna edilerek ehlileşmesi, reform sürecini süratle gerçekleştirmesi ve dikta rejiminden demokrasiye doğru bir geçiş yapmasını arzu etmiştir. Bu kapsamda Suriye yönetimiyle olan yakın ilişkilerin sonuç vereceğini düşünmüş ve yönetimin, “Arap Baharı” atmosferinde, halkın talep ve beklentilerini dikkate alması tavsiyesinde bulunmuştur. Ancak Suriye Yönetimi, bunların yapılması halinde yönetimdeki etkinliğinin tehlikeye düşeceğini değerlendirmiş ve iktidarı kaybedeceği endişesiyle bu tavsiyelere itibar etmemiştir. Hatta Türkiye’yi iç işlerine müdahaleyle suçlamıştır.
Türkiye bu gelişmeler üzerine politikasını değiştirmiş, Batı’yla birlikte Esad’ın yönetimi terk etmesi düşüncesini benimsemiş ve Suriye yönetimine karşı tutumunu sertleştirmiştir. Türkiye’nin Suriye konusunda yeniden düzenlediği politikasında, doğruların yanında sorgulanabilir yaklaşımlarının da olduğu ve bunların da ileride sorun yaratabileceği düşünülmektedir.
***
Suriye yönetiminin iktidarı bırakmamasının arkasında iç dinamikler olarak Laik Sünniler, Nusayriler, diğer Şii ve Alevi gruplar, Hıristiyanlar, Dürzîler ve iktidarla menfaat ilişkisi olan gruplardan oluşan, yaklaşık nüfusun %50’sini oluşturan yönetim yanlısı Suriye vatandaşı ve diğer taraftan da İran, Rusya ve Çin’in önderliğindeki dış dinamikler bulunmaktadır.
Suriye’deki olaylar, muhalif gösteriler ve buna karşı koyan güvenlik güçlerinin çatışması düzeyinden çıkmıştır. Çatışma, Batı tarafından desteklenen, silahlanan, eğitim alan ve organize olmaya çalışan muhalif güçlerle hükümete bağlı güçler arasında cereyan etmektedir. Suriye yönetimince muhalif güçler, anayasal sistemi yıkarak yönetimi ele geçirmeye çalışan, rejimi değiştirmeye odaklanmış isyancılar ve teröristler olarak kabul edilmektedir.
Ancak Suriye ordusunun operasyonları insanlık dışına çıkmış olup, her gün yüzlerce muhalif katledilmektedir. Buna duyarsız kalınması beklenemez. Her gün zulümden kaçan ve sayıları gittikçe artarak 17.000’e ulaşan Suriye vatandaşı Türkiye’ye sığınmaktadır. Bu sayının daha da artması beklenmektedir. Türkiye de hem insani, hem komşuluk, hem de akrabalık dahil kardeşlik duygularıyla Suriye halkına kucak açmış ve onların güvenli ve sağlıklı bir şekilde iskanı için tedbirler almış ve almaya da devam etmektedir.
***
Türkiye’nin insani davranışlarının yanında sorgulanabilir olanlar da vardır. Suriye’deki çatışmalar mezhepsel nitelik almış ve karşılıklı katliama da dönüşmüştür. Türkiye muhalifler yanında görünmekte ve onlara imkânlar tanımaktadır. Muhalifler genelde Sünni olup, Türkiye’nin de Sünni tarafında olduğu algılanmaktadır. İsyancı olarak nitelendirilen muhaliflerin eğitiminin Türkiye’deki kamplarda yapıldığı söylenmekte, daha da vahimi, içinde El Kaide mensuplarının da bulunduğu önemli sayıda Libyalının Türkiye’den Suriye’ye geçiş yaptığı iddia edilmektedir.
Türkiye DİB, insani yardımların Suriye’ye sokulmaması karşısında BM’nin kararlı mesaj vermesini ve muhaliflerin silahlandırılabileceğini ifade etmiştir. Türkiye Suriye yönetimi için her türlü tedbirin alınacağını söylemekte, hatta buna çeşitli düşüncelerle önderlik edebileceğini de ima etmektedir.
***
BM özel temsilcisi Annan’ın dile getirdiği planının, Şam tarafından kabul görmesi ve yönetimin muhaliflerle müzakereye ikna edilmesi beklenmemektedir. İran, Suriye yönetiminden yanadır. Rusya ve Çin, BM’den karar çıkmasını önlemekte ve yönetime olan desteğini sürdürmektedir. Durum bölgede soğuk savaş benzeri çekişmeye dönüşmektedir. Bilinen sebeplerin yanında Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının varlığı da mevcut hassasiyeti artırmaktadır.
Suriye ordusu, Libya ordusu gibi zayıf ve düzensiz değildir. Yönetime karşı değil, yönetimle beraber ve onun kontrolündedir. Mücadele mezhep çatışmasına dönüşmüştür. Batı’nın doğrudan askeri müdahaleyi göze alamayacağı, muhaliflerle yönetimi içeriden çökertmeye çalışacağı, muhalifler Batı tarafından desteklendikçe çatışmaların devam edeceği değerlendirilmektedir.
***
Muhaliflerin Kürtlere özerklik sözü verdiği, Kürtlerin silahlandığı ve Türkmenlerin de silahsız oldukları gözden uzak tutulmamalıdır. Çatışmaların sonunda Suriye’nin bölünme tehlikesi bulunmaktadır. Suriye’ye herhangi bir şekilde askeri müdahale yapılması ve Türkiye’nin de bunun içinde yer alması halinde Türkiye, Esad yönetimden uzaklaştırılsa dahi Suriye halkı gözünde işgalci olarak nitelendirilebilir.
Bu kapsamda Türkiye’nin kendisine yönelik bir güvenlik tehdidi dışında herhangi bir askeri müdahale içinde yer almasının uygun olmayacağı değerlendirilmektedir. Birinci Körfez savaşı sonucunda oluşturulan, önce Çekiç Güç, bilahare de Keşif Güçle korunan 36. paralel kuzeyi uçuşa yasak ve güvenlikli bölgenin bugün geldiği durum iyi analiz edilmeli ve bundan ders alınmalıdır.